26. BÖLÜM

7.6K 544 73
                                    

"Yılsonu gösterisinde şarkı söylememi istedi." dedi Suna, stresliyd. "Ne söyleyebilirim ki?"

"Nasıl bir şey söylemek istersin?"

"Yani, arabesk sesime güzel gidiyor ama eğlenceli bir şey söylemek daha iyi olur gibi."

"Bence Müslüm Gürses söyle, kimsenin gıkı çıkmaz." Parmağımla avucunun içini okşadım.

"Öyle mi diyorsun?"

"Herkes Müslüm sever. Mırıldan bir bakayım."

Birkaç saniye düşündükten sonra şarkıya girdi. "İtirazım var bu zalim kadere. İtirazım var bu sonsuz kedere. Feleğin cilvesine hayatın sillesine. Dertlerin cümlesine itirazım var..." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Sesi... gerçekten çok iyiydi. Rahatlıkla tizlere çıkıp name yapabiliyordu. Benim ona hayranlıkla baktığımı fark ettiğinde gülerek gözlerini pencereye çevirdi. Biraz daha mırıldanmaya devam ettikten sonra, "Bu kadar." dedi omzunu kaldırıp indirerek.

"Sende ne ses varmış böyle?" dedim şaşkınlıkla. "Gel bakayım buraya." Ellerimi uzattığımda hemen karşımda durup ellerimi tuttu. "Bana kalırsa 'hanimini hüppen denzigi' desen yine de kimse sesini çıkarmaz. Dert etme, hocayla bir şeyler seçer çalışırsın. Hoş çalışmaya ihtiyacın da yok."

"Öyle mi diyorsun?"

"Tabii."

Kollarını belime sarıp kafasını göğsüme yasladı. "İyi ki varsın..." diye mırıldandı. "Sayende her şey çok daha güzel."

"Evet, iyi ki varım." dediğim sırada sınıfın kapısı kapalı olmamasına rağmen gürültüyle ittirildi. Suna öğretmen falan olduğunu düşünerek hızlıca benden ayrılırken ben de kafamı çevirip kim olduğuna baktım.

Ferhat çatık kaşlarıyla, "Mesajına bak." dedikten sonra arkasını dönüp gitti.

"Çok gergin." dedi Suna, arkasından şokla bakarken. "Bu çocukla harbiden iyi anlaşıyor musunuz?"

"Bir savaşıp bir sevişiyoruz işte." dedim cebimden telefonumu çıkarırken. Tam o sırada mesaj bildirimi düştü.

Ferhat: Bodruma gel

"Seni arkadaşlarının yanına bırakayım mı?" dedim Suna'ya bakarak.

"Niye?"

"Önemli bir konu var, onu konuşacağız."

Ufak bir yalan konuştum. Önemli bir konu öpüşeceğiz. :)

"Tamam." Yanıma gelip yanağımdan öpüp geri çekildi. Uzanıp dudağına kısa bir öpücük bıraktıktan sonra sınıftan ayrıldık. Suna'yı sınıfına bırakıp doğruca bodrum kata indim. Her zamanki mekanda Ferhat bekliyordu.

Birkaç gündür yaptığımız gibi hızlıca ona yanaşıp dudaklarına yapıştım. Dudaklarımız hızlıca birbirinin üstünde hareket ederken yerlerimizi değiştirip beni duvara yasladı. Beline yerleştirdiğim ellerimi sıkıca tutup kafamın iki yanında sabitledi.

Beni uzun uzun öptükten sonra geri çekilip gözlerime baktı. Hala ellerimi bırakmamıştı. "Sıkıntı mı var?" dedim, tek gözümü kırparak. "Haşinsin yine."

"Sıkıntı çok." dedi tekrar dudaklarıma uzanarak. Ellerimi ellerinden kurtarıp omzuna yerleştirdim. Mırıltı çıkararak dilimi ağzının içine ittirdiğimde anında kabullenerek emmeye başlamıştı.

Birkaç dakika daha öpüştükten sonra geri çekildi.

"Nasıl?" diye sordum. "İyi geliyor değil mi?" Kafasını salladı. Uzanıp alt dudağını ısırdıktan sonra, "Ben kaçar." diye mırıldandım. Arkamı dönüp hızlıca koridordan döndüm ve merdivenleri çıktım. Dilimi onun tadını almak istercesine dudaklarımda gezdiriyordum.

İkimizin de aptalı oynayarak 'stres atmalı' öpücüklerimizin başlayalı bir hafta olmuştu. İlk başta bu konuda çok çekingen olan Ferhat gördüğü yerde dilini ağzıma sokmaya niyetleniyordu.

Ve bu durumdan ikimiz de aşırı memnunduk.

ODUN (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin