50. BÖLÜM

5.4K 418 43
                                    

Koluma sarılı streç filmle dövmeciden çıktık. Bir saatte ebem sikilmişti. Klima bozuk diye sıcacık odada tıkılı kalmıştık. Nefesim dereceyi artırmasın diye kontrollü nefes alıp vermiştim amk.

"Bitmese Bülent Ersoy gibi yere atacaktım kendimi." dedim, elimle yüzümü yelleyerek. "Azgın yangınlarda yandım resmen."

"Çok sıcaktı harbiden." dedi eliyle alnındaki teri silerek. "Dövme güzel oldu ama."

Koluma şöyle bir baktım tekrar. Gözüm alışana dek çok garip gelecekti.

"Dışarısı da çok sıcak." derken birlikte bugün kavuştuğu arabasına ilerliyorduk. Söylediği A3'ü almıştı sonunda.

Yolcu koltuğuna oturdum. Bugün son sınava da girmiştim. Bok gibi geçmişti. Ferhat'ın söylediğine uyarak matematiğin hepsini E yapmıştım. Biraz edebiyatın Türkçe kısmını çözüp üç beş tarih ve coğrafya bilgimi kullanmıştım.

Mesela erozyon ve heyelanın farkını bildiğimden bir soruyu doğru yapmıştı. İlkokul bilgisi işte

"Banyoda kesinlikle dikkat ediyorsun ve kremleri de aksatmıyorsun." diyerek adamın söylediklerini tekrar ettiğinde kafamı salladım.

"Parka gidip oturalım mı?" diye sorduğunda omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Fark etmez. Gidelim."

Yol üstünde çekirdek ve kola alıp parktaki boş banklardan birine oturduk. Etraf kalabalıktı. Çocuğunu alan parka gelmişti.

Avucumu çekirdekle doldurup çitlemeye başladığım sırada Ferhat çenesini eline yaslamış, öylece beni izliyordu.

"Ne?" derken bana öyle bakmasının etkisiyle utanmıştım.

"Bakıyorum." dedi rahat bir şekilde. "Yasak mı?"

"Utanırım öyle bakarsan."

"Demek utanırsın." Kafasını hafifçe yana eğerken dudaklarında tatlı bir gülümseme vardı. Gözlerime derin derin bakıyordu.

"Şşt, önüne dön aslan." dedim ben de ağır abilik yapmaya çalışarak. "Öyle bakma, adamın amına koyarım."

"Siktir lan." dedi genişçe gülerek.

Gülerek kolamdan bir yudum aldım. Ferhat'ın telefonu çalmaya başladığında cebinden çıkarıp aramayı cevapladı.

"Ne var?" diyerek açtığında öküzlüğünü tebrik ettim. "Parkta oturuyoz." Kolasından bir yudum aldı. "Gördüysen niye soruyorsun amına koyim..? Gelecek misin?" Son cümleyi söylerken gözlerime baktığında omuzlarımı yukarı kaldırarak 'fark etmez' mesajı verdim. "Gel."

Telefonu kapattığında, "O kim?" diye sordum.

"Cüneyt. Salak salak işlerin peşinde yine, dur bakalım." dedi sinir olmuş bir şekilde.

"Niye ki?"

"Yalan söyleyip söylemediğimi test ediyor güya." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Bizle ilgili mi?" diye sorduğumda 'bilmiyorum' dercesine dudak büktü. "Şüpheleneceği bir şey yok ki ortada?" dedim. Normal iki arkadaş gibi gözüktüğümüz çok belliydi. Sadece biraz fazla vakit geçiriyorduk, o kadar.

"Onun derdi başka büyük ihtimal de, çıkar kokusu." Bir şey demeden kafamı salladım.

Birkaç dakika sonra Cüneyt ve Hüseyin yanımıza geldiğinde onlarla ilk kez resmen tanışıyordum.

"Selam aleyküm." dedi Hüseyin yanıma oturarak. Cüneyt de Ferhat'ın yanına oturmuştu.

"Aleyküm selam." diye cevapladım onları. Şimdi en iyi kanki rolümü yapmanın zamanı gelmişti.

Bu zamana kadar hep başbaşa görüştüğümüzden bu role aşina değildim ama hallederdim.

"Oğuz ben bu arada." diyerek kendimi tanıttım.

"Cüneyt ben."

"Ben de Hüseyin." Kafamı salladım. "Şu kavgada biz de vardık, sıkıntı olmaz inşallah." diye Hüseyin devam ettiğinde güldüm.

"Sıkıntı olsa en başta Ferhat'la konuşmazdım." dediğimde kafasını sallamıştı.

"Ee, siz ne yapıyonuz?" dedi Cüneyt çekirdeğe uzanarak.

Sıradan bir sohbete hep birlikte dahil olurken yavaş yavaş keko cumhuriyetine adım attığımı hissediyordum.

Önce Ferhat, şimdi iki kuzeni... Devamının geleceği şüphesizdi...

bu kitap beni aşırı sarıyo diğerlerinin suratına bakasım yok :d

ODUN (GAY)Where stories live. Discover now