64. BÖLÜM

3.1K 259 51
                                    

Babamın yarım saat önce kontratını imzaladığı küçük, 1+1 evime mutlulukla baktım. İçinde temel eşyalar vardı ama daha almamız gereken çok fazla şey vardı.

"Keşke annem de gelebilseydi." diye mırıldandım buruk bir gülümsemeyle. İki hafta boyunca ablamla birlikte İstanbul'da kalmıştık. Benim mülakat sonuçlarım açıklanınca ve kendi şehrimde okumaya hak kazandığımı öğrendiğimde hafta sonu babam da gelmiş birlikte, ailecek ufak bir kutlama yapmıştık. Annem maalesef durumu kötü olduğu için benim üniversite telaşıma eşlik edemiyordu. Uzaktan görüntülü aramalarla dahil etmiştik onu bu sürece.

"İyileştiğinde gelir tatlım." Ablam eliyle sırtımı sıvazladı. "Hem kendine ait bir evin var artık. Tadını çıkar bunun." Bir şey demedim. Okulum iki hafta sonra başlıyordu. Bir yandan o tanıdık çevreden uzaklaşacağım için mutluydum ama bir yandan da kalbim kırıktı. Ferhat'la ayrılığımızın birinci ayına girmek üzereydik neredeyse. Oysa ev tutma düşüncesi aklıma geldiğinde kafamda ne planlar vardı. Şimdiyse o hayallerim suya düşmüştü. 

Şu sıralar öncenin aksine düşüncelerimin odağında Ferhat yoktu. Geri planda kalmış çünkü aklım tamamen annemdeydi. Durumu giderek kötüleşiyordu. Yataktan çıkacak gücü bile yoktu artık. Doktorlar tedavinin bir etkisi olmadığını söylüyordu. Olmadığı, olmayacağı anlamına gelmiyordu tabii ki ama ümidimiz kırılmıştı.

Ferhat konusunda kalbimi kıran şeylerden biri de buydu. Bana bir kez olsun 'annen nasıl oldu' bile diyemeyecek kadar çekmişti kendini. Her şeyi geçtim, bunu bile sormamış olması ona olan kırgınlığımı körüklemişti. O kadar bile önemsememiş, değer vermemişti bana. Kalpsizdi. Bunu anlamıştım artık. Bu yüzden de vazgeçmiştim ondan. Onu düşünmekten. Ferhat'tan hayır yoktu, onu düşünmekten mi gelecekti?

Belli bir zamana kadar bana geldiği, pişman olup özür dilediği anları düşünüyor, hayalini kuruyordum. Her ne olduysa bunu aşar ve bana olan sevgisine dayanamaz kalkar gelir diyordum. Geldiğinde ona neler söyleyeceğimi bile uyumadan önce neredeyse her gece düşünmüştüm. Ama hayır, hiçbir şey olmamıştı. 

İki yabancı gibi, sanki hiç tanışmamış gibi, dünyanın iki ucundaki insanlar gibi uzaktık birbirimize. Ne gözlerimiz ne de yollarımız kesişiyordu. Benden vazgeçtiğini anlamak da zor olmamıştı. Her şeyi bitirmişti. 

Ben de onu bitirmek istemiştim ama yapamadım. Elimde değildi. Çok seviyordum. Şu an gelse elimde olmadan yine sıkıca ona sarılır, uzun uzun öperdim. Kızardım, döverdim ama eninde sonunda kollarında ağlayarak onu ne kadar özlediğimi söylerdim. 

Yapmamam lazımdı, bunları yapmamak için tonla sebep saydım kendime, hala da sayıyordum ama yapamıyordum işte. İstemiyorum diyordum artık. Gelmesin. Gelse bile bu saatten sonra hiçbir şey değişmez diyordum ama annem için, onun için, yalnızlığım için ağladığım tüm gecelerde yine de onu istiyordum. Onun kollarını, kokusunu özleyerek uyuyordum. 

Artık yeni bir hayatım başlıyordu. Önceliğim o olacaktı. Düşünmeyecektim. Aklıma getirmeyecektim. Kurtulacaktım. 

"Alışverişe ne zaman gideceğiz?" Ablamın sorusuyla çöken sessizlik bulutu dağılmıştı. Dalgın dalgın izlediğim parkelerden gözlerimi çekip ablama döndüm. 

"Şimdi gidelim?" diye sordum babama bakarak. "İşimiz yok."

"Olur." diye onayladı babam. "Yalnız bakın çok pahalı şeyler gözünüzü dikerseniz oyarım o gözünüzü."

"Her şeyin en pahalısını alalım da sen gör." diyen ablamla gülümsemiştim. "Paranı biz yemeyeceksek neden para kazanıyorsun?"

"Evet?" Anında ablama katıldım. "Babamın parasını yemeyip de kimin parasını yicem?" 

Babam bize 'siz ikiniz iflah olmazsınız' bakışlarından atıp cevap verme gereği duymadan arkasını döndü ve evden çıktı. Ablam kalçasıyla yandan bana vurup, "Doğru diyor adam, çok masraf etti sana. Akıllı harca." dedi.

"Söylemesen bilmiyordum malako."

"Kes be kes." Saçlarını savurdu. "Ay neyse benim de yeni bir düzleştirici almam lazım. Onu da aldırayım babama. Ha bir de telefon mu aldırsam?" Yürümeye başladığında ben de onun peşinden ilerledim. 

"Bir ev bir de araba aldır hayatım?" Evimin anahtarlarıyla kapıyı kilitledim. 

"Yok onları kocama aldırmayı planlıyorum aşko." 

"Koca sana muhtaç olsun da göreyim seni." Asansöre ilerlediğimiz sırada ablam enseme bir tane geçirdi.

"Salak salak konuşma. Ya şimdi dua kapın açıksa ve ben fakir biriyle evlenirsem??!!" Asansör kapıları açıldı. İçeriye geçtik.

"Birbirinizi sevip hep yan yana olduğunuz sürece o da halledilir." Ablam söylediğim şeyle bir an duraksamıştı. 

"Unut artık onu." Ciddileşmişti. "Hak etmemiş işte seni."

Kafamı eğip ayakkabılarıma baktım ve sessizce kafamı salladım. Ablam cadı tırnaklı elleriyle çenemden tutup kafamı kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. "Kimse için başını önüne eğme." Giriş kata geldiğimizde ikimiz de asansörden çıkıp dışarıda bekleyen babamın yanına yürüdük. 

Kimse için başını önüne eğme. 

Eğmeyeceğim.

hala sen her şey biraz hala sen ve dönmeyecek o gemi yoruldum beklemekten

ODUN (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin