Plastik Ruhlar Mezarlığı serisinin birinci bölümü *Bıçaklar ve Yaralar*
Bıçaklar yaralar açar; yaralarsa bıçakları kullanmayı öğretirdi.
Akademi, şehrin kullanılmayan gizli bir alanında bulunan ihtişamlı bir yapıydı. Neredeyse şehrin tamamı kadar...
"Belki de her çocuk masum doğmazdı ama yine de her çocuk masumiyeti hak ederdi."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İnsanın en büyük korkusu en güçlü yanıdır.
Bu, Akademi'deki ilk dersimdi. Bana korkusuzluğu değil, korkmayı öğrettiler. Bana kimsesizliği öğrettiler. Kimsesiz kalmayı öğrettiler ki bir aile için canımı verebileyim.
Devran ve kuruldaki diğer üyeler bizi hiçbir şey için zorlamadılar. Çünkü gözlerimizi açtığımızda Akademi'den başka gidecek hiçbir yerimiz yoktu. Bunu çok iyi biliyorlardı o yüzden bize en çok ihtiyacımız olan şeyi verdiler. Aidiyet duygusu.
Dudaklarım kupkuruydu. Ama dilimi dudaklarımın üzerine sürtüp bu kuruluğa bir son vermek bile o kadar güçtü ki bu ızdırabın ne zaman biteceğini düşünmeden edemedim. Ama her şeyi görebilen bakışlarım, hareketsiz vücuduma inat Derman'ın keyifli acımasızlığını çok net görebiliyordu. Daha yeni başlıyorduk.
"Ne kadar sürer?" diye sordu yanındaki beyaz önlüklü adama. Sanki bakışlarımdan beni okumuş ve bana acımasız cevabı bahşetmek istemiş gibiydi. Beklediğim cevap geldiğinde benim bakışlarımdaki can çekişen ifade onunkilerde sadist bir zevke dönüştü.
"Daha bir iki saati var."
"Güzel." avucunun içiyle yanağıma dokunduğunda geri çekilmek için boşuna bir hamle yaptım ama bu hamlem sadece gözlerimden okunan bir çaresizliğe dönüştü ve bu onu daha da keyiflendirdi. "Her şeyi hissetmeni istiyorum, küçük kızım."
"Devran." Uzaktan gelen tanıdık bir ses yüzünde anlık bir boşlukoluşturduğunda o boşluğa bıkkın bir ifade sızdı. Bu sadece benim görebileceğim kadar kısık bir ifadeydi, öyle ki sonrasında yüzüne yerleştirdiği sevecenlik bile hiç emanet durmamıştı. Kafasını çevirip kapıya doğrubaktığında eliyle bir işaret yapıp muhtemelen askerlerin Asrın'ı bırakmasını sağladı ve ses yaklaştığında Asrın'ın temkinli ifadesi görüş alanıma girdi.
"Hoş geldin oğlum."
"Bundan bana bahsetmemiştin." Asrınla göz göze geldiğimizde bakışlarını kaçıran ben olmadım. Ama gözlerini, onlardan sızansuçluluk duygusunu gizlemek için benden uzaklaştırdığını anlayabileceğim kadar birbirimize bakmıştık. Bunu gerçekten bilmiyordu. Bilseydi bir şey değişir miydi? Sanmıyorum.
"Bahsetseydim... Onu getirmez miydin, oğlum?" Devran, benim sorumu hissetmişgibi ona yöneltirken oğlum kelimesine özel bir vurgu yapmıştı.
Bu, Asrın'ın ifadesinin kırılmasını sağladığında içimde filizlenen hayal kırıklığına anlam veremedim. "Ben de öyledüşünmüştüm." Devran, memnuniyetle onun sırtını sıvazlarken Asrın'ın bakışları aynı temkinli ifadeyle bana değip geçti ve biraz önce yanımıza gelen beyaz önlüklü adamı buldu. Sorusu ifadesizdi.