Plastik Ruhlar Mezarlığı serisinin birinci bölümü *Bıçaklar ve Yaralar*
Bıçaklar yaralar açar; yaralarsa bıçakları kullanmayı öğretirdi.
Akademi, şehrin kullanılmayan gizli bir alanında bulunan ihtişamlı bir yapıydı. Neredeyse şehrin tamamı kadar...
"Unutkanlık, bazı zihinler için ceza bazıları içinse bir lütuftur. Çünkü bazı anılar, ruhumuzu yakan alev toplarına benzer."
Bölüm Şarkısı : Angus And Julia Stone - I'm Not Yours
Jumpintoyour white mobile andrun away You'realwaysleavingmebehind And I can think of a thousandreasonswhy I don'tbelieve in you, I don'tbelieve in youand I
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Hayatım boyunca hep bana benzeyen bir şeyler aradım. Çünkü çoğu zaman aynada gözlerimin içine bakan yansımama bile yabancı hissederdim. Sizi duyan biri olmadığında sesinizin nasıl kısıldığını çok iyi biliyorum. Varlığınızın önemini nasıl kolayca kaybettiğini, sessizleştiğinizi... Çünkü bağırmak da feryat etmek de hatta şarkı söylemek bile sizi duyan birileri varsa bir anlam ifade ederdi. Benim daha önce bu hayatta hiçbir anlamım olmamıştı.
Şimdi farklıydı. Bir anlamım olduğunu görüyordum.
Aykırılar, bir kalkan gibi çevremi sardığında, onlardan biri olmanın bana ne hissettirdiğini düşündüm. Belki de bir aile olmak ancak şimdi anlam kazanmıştı. Savaşmak, dik durmak, hatta ölmek bile. Ölmek bile anlamlı geliyordu.
Aile için öl ve öldür. Bunu bana Akademi öğretmişti. Şimdi ise kendimi gerçekten bu söze ait hissediyordum.
"Çocuklar."
Leyla Hoca, uzanıp silahı tuttuğunda Tilki onu geri çekmedi ama ifadesinin kırıldığını görmüştüm. Asrın, bakışlarını ondan ayırmamıştı. Korkmuyordu ama bir eli kolumu tutmuş beni geride tutmaya çalışıyordu. Herkes donup kalmış gibiydi.
"Durma." dedi Asrın. Bakışlarında bunu gerçekten isteyen bir şeyler gördüm. Bu ifade ruhumu ezip geçerken bunun nedeninin ne olduğunu düşünüyordum. Ben bir amaç bulmuştum. O ise bir amaç kaybetmişti. Bu yüzden bakışlarındaki ifadeyi çok tanıdıktı. "Çek tetiği."
"Daha değil, Sancak. Daha zamanı gelmedi." Tilki, silahı indirdiğindeAsrın'ın boşluğundan yararlanıp öne doğru atıldım ve onu sertçe geriye doğru iterken öfkeyle yüzünü inceledim.
"Sen kendini ne sanıyorsun?"
"Maral." Asrın beni geri çektiğinde ona aldırmadan tekrar öne atıldım. Yumruk yaptığım elimi Tilki'nin omzuna geçirirken ifadesinde acı olsa da dudaklarında alaycı bir gülüş belirdi.