BÖLÜM 13 "Hatıra"

55 12 36
                                    

"Parmaklarım saymayı öğrendi. Önce günleri saydım. Sonra yalnızlığı en son da silahımda kaç kurşun olduğunu saydım. Dört, üç, iki, bir. Ve oyun başladı."

Bölüm Şarkısı : Cem Adrian - Kül

İçimde bir şey kanıyor
Keskin bir vedanın yarası sızlıyor
Yüzümde bir şey soluyor
Aynı değil, umudun rengi kayboluyor

İçimde bir şey kanıyorKeskin bir vedanın yarası sızlıyorYüzümde bir şey soluyorAynı değil, umudun rengi kayboluyor

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bozuk bir radyo, sıcak ekmek kokusu ve kırmızı bir bisiklet. Geçmişine dair hatırladığı tek şey buydu. Bozuk radyoyu bazen uykularına sızan o cızırtılı sesten hatırlıyordu. Ekmek kokusu her sabah burnunda tatlı bir histi. Ve kırmızı bisiklet... Onu nereden hatırladığını anımsayamıyordu genç adam. Ama kırmızı bisiklet hep oradaydı.

Bir de bir şarkı vardı. Sözleri kayıp, sadece bir mırıltıdan oluşan bir şarkı... Güzel bir sesin notalarından dökülen ufak bir mırıltı gibi her gece uykusunda başını okşuyordu. Sonrası karanlıktı.

Geçmişi, zifiri bir karanlığın tozlu raflarında unutulmuş bir kutuyu andırıyordu. İçinden ne çıkacağını bilmemenin aciz ürpertisi, bugününün güvenli kollarında, unutuyordu dünü. Dün, öksüz bir çocuk gibi hiç kaybolmuyor ama hep bir adım geride, hayatın dışında kalıyordu. Geçmişi kayıp bir şarkıdan ibaretti. Bir de ona anlatılan hikayeden.

"Onu öldürdün mü?"

Devran, kafasını okuduğu kitaptan kaldırıp ona baktığında genç adamın yüzündeki öfke anlayışlı bir tebessüme denk geldi. Oda sessizdi. Öyle sessizdi ki genç adam kitaplığın bitimindeki pencerenin önüne konmuş iki küçük serçenin sesini bile duyabiliyordu.

Sertçe yutkundu. Bakışları tam karşıda, Devran'ın bakışlarının hizasındaydı ve ellerini iki yanında yumruk yapmıştı. Öfkeliydi. Öfkesi, belki de yalanın tatlı kokusunu duyumsamak için buraya gelen çocukluğunaydı.

Bu kokuyu çok iyi tanıyordu. Genç kızın küflü ve bayat kokan çocukluğuna suçlulukla bakan bir kokuydu bu. Kızınkinin aksine onun çocukluğu ucu ısırılmış elma şekeri gibi kokuyordu ve bunu kaybetmek istemeyen ruhu, bencilce, bir yalan duymak için gelmişti.

Öfkesi, avutulmak isteyen çocukluğunaydı.

Devran, elindeki kitabı kapatıp sehpanın üzerine bıraktı ve sakince ayaklandı. Birkaç adım atmıştı ve adımları tam genç adamınkilerin karşısında durduğunda ona öfkeyle bakan gözlere anlayışla bakmayı sürdürdü. Bakışları bir iblisin bilgeliğini taşıyordu. Genç adam daha konuşmadan onun söyleyeceklerini bilirdi. Asrın Akademi'deki en zeki koruyucu olsa da zekasını örseleyen ve onu aciz, küçük bir çocuğa çeviren çok kötü bir özelliği vardı. Geçmişe duyduğu korku. Devran bu korkuyu çok iyi biliyordu.

"Sana daha önce de söylemiştim oğlum." dedi sakince ve sözleri bir melodi gibi odayı dolaştı. "Bilmek, her zaman iyi değildir."

"Bilmek istiyorum."

Plastik Ruhlar MezarlığıWhere stories live. Discover now