BÖLÜM 11 "Kayıt"

65 16 63
                                    

"Boynunuzu kavrayıp nefesinizi kesen o el, parmaklarınızın arasından geçip sizi kendi karanlığınızdan çekip çıkaranla aynı olabilirdi. Ve avcumuzun içine kazınan hayat çizgilerimiz birbirine geçtiğinde yapbozun kayıp parçasını bulabilirdik."

Bölüm Şarkısı : Billie Eilish-Bored

The games you played were never fun
You'd say you'd stay but then you'd run

Devran bana küçükken içimde, beni diğerlerinden ayıran, bir karanlık olduğundan bahsederdi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Devran bana küçükken içimde, beni diğerlerinden ayıran, bir karanlık olduğundan bahsederdi. Bunun özel bir şey olduğunu söylüyordu ve tam on iki yaşımdayken bana bir hediye vermişti.

Aldığım ilk can küçük yavru bir köpeğe ait oldu. Bu andan sonrasının benim için daha kolay olacağını biliyordum çünkü o gece benden adımın yarısını almıştı.

Maral, güzel olan demekti. Bir de dişi geyik.

O gece, onunla birlikte ıslak toprağa sadece tek oyun arkadaşımı değil içimde güzel olan her şeyi de gömmüştüm. Tırnaklarımın kanaması bu yüzdendi.

O ise ben Simba'yı, onu bulduğum korudaki toprağa, kendi ellerimle gömerken başımda beklemiş ve sessizce ağlamamı izlemişti.

Avuçlarımın içiyle yüzeyine bastırıp toprağı kapattım. Sinsice tırnaklarımın arasına sızan toprağın kokusu; ruhuma akan bir irinin mide bulandırıcı tadına dönüştü. İçimdeki karanlığı ilk defa o gece, sönük bir ayın yere dökülen kar tanelerini andıran ışığında, çıplak gözle bile çok net görebilmiştim.

"Bu ilkti." Devran'ın yanıma geldiğini fısıltısı kulağımı tırmaladığında fark etmiş ama irkilmemiştim. Çünkü biliyordum ki içimde bıraktığı karanlık, bundan sonra beni korkulardan da tıpkı mutluluktan koruduğu gibi koruyacaktı. Bana verdiği hediye buydu. "Eğer öğrenmezsen son olmayacak."

Tırnaklarımla toprağı kazıdım. Şimdiyse yine yağmurlu bir salı sabahında aynı yerdeydim. Güneş bulutların arkasına sığınmış; ışığını Akademi'nin sisli karanlığından korurken tüm öğrenciler şemsiyelerinin altına gizlenmişti. Ben hariç herkes ıslanmaktan korkuyor gibiydi.

Yağmur sinsice Tuna'nın toprağına karıştı. Birkaç asker başımda hazır bekliyordu. Toprakla ne kadar daha oynayacağımı merak ediyor olduklarına emin olsam da herkes sessizdi. Çünkü bize burada acılara ve kayıplara saygı duymak gerektiği öğretilirdi. Mutlulukla ilgili olan sorunumuz acı söz konusu olduğunda anlamını yitirir ve hepimizi tek bir şemsiye altında birleştirirdi.

Ne de olsa burada acı çekmek kutsal bir görevdi. O yüzden de herkes, bu kutsal görevi yerine getirirken, sessiz bir saygıyla beni izlemişti.

"Bence yeterli." Pars'ın sesini duyduğumda ellerimde çamurlaşan toprağa uykudan uyanmış gibi baktım. Omzumu kavrayıp beni yerden kaldırırken yağmurda ıslanmayı önemsemeden beni kendine yasladı ve yağmurluğumun başlığını geç de olsa ıslanmış saçlarımdan geçirdi. "Çok ıslandın, hasta olacaksın."

Plastik Ruhlar MezarlığıWhere stories live. Discover now