11.Bölüm

133 15 41
                                    



~








Ruh hâllerine kıyasla fazla açık ve ılık bir havayı, cuma günü karşılamıştı herkes. Ders saatinden daha erken okula gelen Vernon şimdiden iyice terlemiş ve yorgun düşmüştü. Sabahın erken saatlerinde gelmeyi bilerek istemişti. Yeni koçlarıyla fazla vakit geçirmek istemiyordu, ilk andan beri bu adamdan hoşlanmamıştı ve biraz sakin kafayla antrenman yapmak istemişti.

Yaşanan olaylar onu tahmin ettiğinden çok daha fazla etkilemişti ve olanları aklından çıkaramıyordu. Genel olarak olaylara vazifesi olmadıkça karışmaz ve yorum yapmayı sevmezdi. Fazla konuşmak ve diyaloğa girmek ona göre değildi. Bu yüzden çoğu kişiye göre dışarıdan "burnu havada, egolu, kendini beğenmişin teki" gibi yakıştırmalar hep kulağına gelirdi. Ama bunlar gerçekten de umrunda değildi çünkü insanlar onu tanımıyordu.

Etrafında olan yakın arkadaşları ona yetiyordu ve geri kalanlarla uğraşmak asla ona göre değildi. Bir hedefi vardı. Maçlara hazırlanıyordu ve en iyisi olmak istiyordu. İyi bir basketbolcu olmak, ülkesini temsil eden iyi bir sporcu olmak her zaman hayali olmuştu. Buna yeteneği de vardı, fakat yılmıyor ve pes etmeden devam etmesi gerektiğini her zaman biliyordu.

İlişki durumu, özel hayatı pek ilgilendiği şeyler değildi. Hayatında pek kimse olmamıştı ve genel olarak odaklı olduğu bir hedefi vardı. Yakın arkadaşları, ailesi ve kız kardeşi dışında ilgilendiği birileri yoktu. Dikkatini de kolay kolay kimseye vermezdi, şimdiye kadar öyle yapmıştı.

Ama günlerdir aklından çıkmayan biri vardı. Bunu elbette bilinçli olarak yapmıyordu. Fakat bunu sürekli düşünüyor ve müdahale etmek istiyordu. Yapısı, kişiliği buna alışık değildi. Nasıl yapması gerektiğini bilmiyordu. O kişinin adını bile bilmiyordu. Son yaşanan olaydan sonra tekrar antranmanlara geleceğini sanmıyordu.

Bu çocuk onu etkilemişti ama ne türlü bir etkilenme olduğu konusu şimdilik muallâktı. Vernon sadece yapılan bu haksızlık karşısında kayıtsız kalamıyordu. Koçlarının söyledikleri ve yaptıkları sonucu onda gördüğü bakışlar, dolan gözleri ve solanu hızlı adımlarla terk edişi... haksızlıktı. Evet takım için yeterli değildi, ama üzerine gidiebilirdi. Hayalleri ve isteği olan birinin bu şekilde umutları kırılamazdı.

Vernon onu tekrar görebileceği düşüncesiyle de biraz salona erken gelmiş olabilirdi. Kendinden emin olduğu bir anda onun yanına gidip konuşabilmeyi aklından geçirmişti. Ama saatlerdir kimseyi görememiş ve uğrayan olmamıştı. Dersten önce Mark ı gördüğünde biraz konuşarak beraber antrenman yapmışlardı. Mark la fazla yakın değillerdi ama yakın arkadaşları ortaktı. Jeno sayesinde ve de antrenmanlar sayesinde Mark la çok kez bir araya gelirlerdi.

Öğle arasına kadar etrafındakilere pek dikkat vermeyerek devam etmişti. Yeterince yorulmuş ve acıkmıştı. Gözleri hep etrafına bakınmıştı ama gelmeyeceğini biliyordu. Öyle de olmuştu. Kampüste bulunan, fakültelerin ortak yemekhanesine gittiklerinde sadece Hendery vardı.

Hendery yiyeceği birkaç tabağı tepsisine alıp herhangi bir masaya geçtiğinde, kendine su alıp arkadaşının yanına geçecekti. Masaya doğru adımlayacağı sırada bakışlarına takılan şeyle duraksamıştı. Onu okulun yemekhanesinde bulmayı aklına hiç getirmemişti ama doğruydu.

Yüzü biraz asıktı ve kendine yiyebileceği bir şeyler alıp masalardan birine oturmak üzere adımlıyordu. Görebildiği kadarıyla yanında kimse yoktu. Tanımadığı biriyle sık diyalog kurmadığı ve alışık olmadığı için heyecanlandığını düşünmüştü Vernon. Kalp atışlarının anlamsızca hızlanmasının tek sebebi buydu, Vernon pek konuşmayı sevmezdi.

For Nomin | İki Bisikletin Hikâyesi Where stories live. Discover now