26.Bölüm

42 5 47
                                    









~






Kalbi atan ölü bir beden nasıl olurdu? İnsan eğer ait olduğu yerde değilse ve ruhundaki her bir köşe acı içindeyse çoktan ölmüş demekti. Jaemin, Jeno'nun gidişini izlerken zihni durmuş gibiydi, aklını tamamen yitireceğini sanmıştı. Sadece bağırarak debelenmiş ve göz yaşları arasında yakarışlarıyla kalakalmıştı. Öyle çok ağlamıştı ki.. Öyle çok ağlamıştı. Onu hayata tutan en güzel şeyin avuçlarından kayıp gittiğini izlemişti. Onun nereye gittiğini bilmiyordu. Çok uzaklara mı? Bir daha hiç dönmemek üzere miydi? Yoksa onu tamamen mi kaybediyordu, bu gidişin ne anlama geldiğini bile bilmiyordu. Paramparça olmuştu. Zayıf bedeni en sonunda dayanamadığında Haechan'ın kolları arasına yığılmıştı. Jaemin, hissettiği acıdan bayılmıştı. Ve oradaki herkesi uzun bir sessizlik alıkoymuştu. Jeno, gitmişti.

...

Neredeyse devasa, siyah bir minibüse bindiklerinde Jeno'nun yanına oturan korumalardan biri neredeyse 3 katıydı. Renjun ve onun amcası olduğunu öğrendiği pislik ise Jeno'nun tam karşısına oturmuştu. Adamın yüzündeki ifade, zafer kazanan birininki gibiydi. Jeno olan biteni anlayamıyordu.

Neden burada olduğunu, ondan ne istediklerini gerçekten anlayamıyordu ve Renjun'un da bu olanlarla ilgisi olması her şeyi daha da berbat bir hâle getiriyordu. Jeno, kasılan çenesini zoraki sebest bırakabildiğinde konuşmuştu.

-"Benden ne istiyorsunuz?"

Sorusu çok basitti. Ama cevap alamayacağının o da farkındaydı.

-"Kimsiniz siz?! Ne istiyorsunuz benden, rahat bırakın bizi!"

Jeno'nun boşa giden sitemleri onu yoruyordu. Ama bir an önce bir şeyler yapabilmek istiyordu.

-"Şşş, şşş.. Sakin ol küçük. Biraz gezintiye çıkıyoruz şimdi seninle. Zamanla öğreneceksin her şeyi."

Adam konuştuğunda cümlesi biter bitmez çalan telefon Jeno'nunkiydi. Arayan Hendery'di ama karşısında oturan adam ondan hızlı davranarak Jeno'nun elinden telefonu almıştı. Jeno uzanıp almaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Adam, telefonu korumasına verdiğinde saniyeler içinde telefonunu ikiye bölündüğünü görmüştü.

-"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Nasıl insanlarsınız siz?! Telefonum-"

-"Küçük, sakin ol hadi ama... işe yaramaz telefonundan çok daha iyilerini alacağım sana. Uslu dur lütfen."

Elindeki sigarayı yaktığında dünyanın en rahat insanıymış gibi dumanını üflerken arkasına yaslanmıştı. Jeno yeniden çenesini kasıp dişlerini sıktığında elini de yumruk yapmıştı.

-"Jeno, merak etme güvendesin. Her şey çok daha güzel olacak artık beraberiz."

Renjun konuştuğunda amcası denen pislik duyduklarıyla ağzını doldurarak kahkaha atmaya başlamıştı. Bu insanlar gerçekten kafayı yemişlerdi. Jeno, neyin içine düştüğünü anlamaya çalışıyordu.

-"Sen ne saçmalıyorsun tanrı aşkına?! Nesiniz siz, beni nereye götürüyorsunuz? Renjun- sen- ne sahte.. ne iğrenç biriymişsin. Hepimizi ayakta uyuttun, nasıl bir sahtekârsın?!"

-"Hiçbir şey bilmiyorsun, Jeno. Pişman olacağın şeyler söyleme."

-"Ne pişman olması? Ne saçmalıyorsun? Neyi bilmiyorsam anlat o zaman, adi pislik!"

-"Jeno, benimle böyle konuşma-"

Renjun gözleri dolduğunda sevdiği çocuğu sakinleştirmeye çalışırken amcası araya girmişti.

For Nomin | İki Bisikletin Hikâyesi Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon