28.Bölüm

42 6 57
                                    









~







Jeno, hayatı boyunca bir annenin varlığındam kaçınmıştı. Zihninin en uzak köşelerinde bir yerde dünyanın en mükemmel varlığı olan bir anne figürü her zaman olmuştu fakat bunun gerçekte olanla hiçbir ilgisi yoktu. Bu yüzden onu hayal etmekten her zaman kaçınmıştı. Babasından kalan son anıların hiçbirinde ise anne yoktu. Yalnız kalan babası ve ona her şeyi vermeye çalışan, çaresiz bir adam vardı. Jeno tüm bunları hayal meyal hatırlıyordu. Belki de zihni ona acı veren şeyleri tamamen unutma niyetindeydi. Jeno'nun tüm hayatı yakın dostları ve Jaemin olmuştu. O bundan mutluydu.

Şimdi ise hayatının son birkaç günü cehennem olmuş gibiydi. Yetmiyormuş gibi her yeni gün biraz daha kötüleşiyordu. Burada kaldığı her saniyenin ruhunu biraz daha hastalandırdığını biliyordu. Jeno her zaman çok konuşan biri olmamıştı. Uysal ve çoğunlukla sessiz biriydi. Ama şimdi içinde bir şeylerin biriktiğini hissediyordu. Yakıp yıkmak ve son gücünü verene kadar çığlık atma isteği duyuyordu. Tüm bu hisler ona yabancıydı.

O kadının annesi olma ihtimaline bile inanmamıştı. Tamamen saçmalıktı. Kadının yüzüne baktığında kendisiyle ilgili hiçbir iz görememişti. Bakışlarında ve yüzündeki ifadede hiçbir sıcaklık, insanlığa dair hiçbir duygu hissedememişti. Hayatında gördüğü en yabancı insanlardan biriydi. O kadın gerçekten annesi olsa bile, bu gerçeği kabul etmeyecekti. Jeno'nun annesi ölmüştü. O kadının hayatta olup olmadığını hiçbir zaman merak etmemişti. Babasıyla onu bırakıp gittiği gün zaten ölmüştü, klasikti. Jeno, büyürken yanında olmamıştı ve onu hiç merak etmemişti. Kalbinde ona dair hiçbir sevgi izi yoktu. Jeno bu gerçekle büyümüştü.

Tüm bu hiçlikle yarışan düşünceler zihinini yorduğunda, bunları düşünmenin tamamen aptallık olduğunun farkındaydı. Buradan kurtulacaktı. Evi özlüyordu. Arkadaşlarını, kafeteryayı ve Jaemin'i... Çok özlemişti. Onu asıl yoran şey böylesi iğrenç insanlarla bir arada olmak değildi, asıl zor olan sevdiklerinden uzakta olmaktı. Her geçen saniye oksijeninin biraz daha azaldığını hissediyordu.

Bir diğer günün sabahın erken saatlerinde Renjun, Jeno'nun kaldığı odaya uğramıştı. Ona sevdiği yiyeceklerden getirmişti. Birkaç kutu kola, hazır yeşil çaylar, abur cubur paketleri ve saçma birkaç şey daha.

-"Dalga mı geçiyorsun cidden? Buradan çıkmama yardım etmek yerine çocuk kandırır gibi bunları mı getiriyorsun Renjun?"

Demişti Jeno, artık konuşurken bile enerjisinin olmadığını fark ediyordu. Bu, ses tonundan bile anlaşılıyordu. Zaten beyaz olan teni, daha da solgun görünüyordu.

-"Olanlar için üzgünüm Jeno-"

-"Olanlar için üzgün müsün? Tanrı aşkına olanlar için gerçekten üzgün müsün?! Renjun gerçek bir aptal gibi davranıyorsun. Sana bir şey falan mı içiriyorlar burada ha?"

Renjun, Jeno'nun öfkeyle soluduğu cümleleri duyarken büyük odanın içinde gezinmeye başlamıştı. Yüz ifadesi memnuniyetsizdi ve bir şekilde huzursuz olduğunu gizleyemiyordu.

-"Jeno-ya.. bak ben- o kadının senin annen olduğunu bilmiyordum. Cidden ben de bunu dün öğrendim. O kadının-"

-"O kadın benim annem falan değil!"

Jeno'nun sesi her zaman olduğundan daha sert ve yüksek çıkmıştı. Kızgınlığı bakışlarından anlaşılıyordu. Bu konuşmanın onu rahatsız ettiği belliydi.

-"Anladın mı? Tamam mı? O. Kadın. Benim. hiçbir şeyim değil. Anlıyor musun?"

Jeno'nun üzerine basa basa söylediği kelimeler Renjun'un içini ürpertmişti. Daha önce tanıdığı ve sevdiği genç adamın konuşmalarına hiç benzemiyordu. Jeno, bambaşka biri gibi görünüyordu. Renjun birçok şeyi başka türlü hayal ederken sanki her şey olmaması gerektiği gibi ilerliyordu.

For Nomin | İki Bisikletin Hikâyesi Where stories live. Discover now