27.Bölüm

46 8 48
                                    


"Canının çok acıdığını biliyorum. Nefes almakta zorlandığını biliyorum, hissedebiliyorum. Uzakta olsam da bu gece yanında olacağım. Elimi kalbinin üzerine koyacağım. Bu gece güneşi seninle birlikte bekleyeceğim. "










~





Bazı gerçekler can acıtırdı. Jeno neden burada tutulduğunu henüz bilmiyor olsa bile onun için burada sevdiklerinden uzakta olmak bile canını acıtmaya yetiyordu. Gerginlikten sıktığı bedeninin her bir yeri ağrıyordu. Ama başı deli gibi zonkluyordu. Durmadan nefes alıp veriyor ve asla sesini çıkarmıyordu. Bu da bir taktikdi. Bir ara yeniden uyumuş muydu yoksa öylece durduğu anlardan biri miydi, artık çözemiyordu. Orada ne kadar kaldığını gerçekten bilmiyordu.

Sesler duymaya başladığında kapının kilidi zorlanıyordu. Dikkat kesildiğinde saniyeler içinde kapı açılmış ve içeri asla yüzlerini görmediği iki iri yarı koruma görevlisi girmişti. Konuşamamasının yanı sıra artık ses de çıkarmıyordu.

-"Patron seni istiyor." Demişti biri.

-"Ölmüş gibi duruyor." Demişti bir diğeri de. Ancak nabzını kontrol ettiklerinde zayıf ve güzel kalbi hâlâ atmaya devam ediyordu. Kollarından tutup adeta sürükleyerek Jeno'yu oradan çıkarmışlardı.

Nereye götürüldüğünü de merak ediyordu ancak ağzı hâlâ kapalıydı. Zaman kavramını çoktan yitirmişti. Bu aynı günün gecesi miydi yoksa ertesi günde miydi?.. Keşke Jaemin'i bir kere görebilseydi. Onu ve arkadaşlarını merak ediyordu.

Jeno bir sandalyeye oturtulduğunda sadece elleri arkadan bağlı kalmaya devam ediyordu. Gözleri karanlığa alışsa da bu loş ortamın ışıkları bile rahatsız ediciydi. Kocaman, gerçekten kocaman bir salona getirilmişti. Ve önündeki masa sanırım 20 kişilik falandı. Bunlar gösteriş budalasıydı. Ve adamın artık öğrendiği ve her seferinde midesini bulandıran sesini duyduğunda onunla göz göze gelmişti.

-"Nihayet gelebildin küçük. Seni özledim."

Dediğinde elindeki sigaranın dumanını çekip yine ortama bırakmıştı.

-"İki gündür işlerim vardı. Hem sen de bu sayede biraz daha uslanmış oldun. Ah.. beklettiğim için üzgünüm."

Dediğinde yüzünde gerçekten mahçup bir ifade vardı fakat Jeno bu ifadeden bile tiksinmişti.

-"Hadi, ye bakalım. Hepsini senin için hazırlattım. Aç olduğunu biliyorum. 2 gündür bizimlesin ha? En son ne zaman yemiştin? O ezik kafeteryanın keklerinden mi?"

Deyip kahkaha atmaya başladığında Jeno karşısındaki adamın varlığını sorgulamıştı. Gerçekten aklında sıkıntıları olduğu belliydi. Bir şekilde toplumdan uzaklaşması gereken biriydi. Jeno tek bir söz etmese bile bakışlarını gizlemiyordu. Bakışlarında ölüm vardı. Kimse onunla böyle bir bakışla göz göze gelmek istemezdi. Adam da en sonunda gözlerini yemeklere çevirmişti.

-"Ah tabii,

Dediğinde adamlarından birine işaret etmiş ve Jeno'nun ellerini çözdürmüştü. Refleksle bileklerini ovaladığında gerçekten acımışlardı.

-Artık yiyebilirsin küçük, yemekler çok lezzetli."

Diyerek ağzını şapırdatmaya devam etmişti. Jeno, açlıktan midesine kramplar girse de bu adamın tek lokmasını yemek istemiyordu.

-"Benimle ne yapacaksın? Ne kadar daha tutacaksın beni? Gitmek istiyorum."

Demişti Jeno. Sesi düz, kendinden emin ama oldukça sert çıkmıştı. Fakat karşısındaki adam onu duysa da yemeğini yemeye devam etmişti.

For Nomin | İki Bisikletin Hikâyesi Where stories live. Discover now