💋09💋

2.2K 166 27
                                    


Elimdeki kitapları alelacele çantama sıkıştırırken bir yandan da insanlara kaynak yapa yapa ringlere yaklaştım ve hızlıca kartımı okutup fakülteden çıkmayı başardım.

Adımlarım her zamanki gibi Mimarlık fakültesine doğru yan yan yol çiziyordu.

Kahveleri de çok güzeldi hani...

Soğuk hava montumun açık yakalarından girerken telaşla boğazıma kadar çektim ve adımlarımı hızlandırdım. Okan'ın ders saatlerinden haberim olmadığı için biraz aceleciydim. Belki kantinde bulurdum, eh işimde biraz şansa kalmıştı her zamanki gibi...

Fakültenin önüne geldiğimde cebimde taşıdığım kartımı çıkarıp ringe okuttum ve izin verdiği an daldım içeri. Etraftaki bir tur dönen bakışlarım en son kafeteryaya doğru yürümemde hem fikir oldu.

Seke seke kafeteryadan içeri girdim.

Masalara göz gezdirdiğim sırada kalabalık bir arkadaş grubuyla oturduğunu görünce duraksadım. Etrafa bakınıp boş bir masa bulunca hemen sandalyeye çöktüm ve onu izleyecek bir konum aldıktan sonra çantamı yanımdaki boş sandalyeye bıraktım.

Bir ara o kadar dalmışım ki başımı elime yaslayıp şapşal şapşal onu izlediğimi sonradan fark edebildim.

Etrafı kız dolu falan değildi Okan. Öyle çok sevgilisi de olmamıştı bildiğim kadarıyla. Çok gelişmiş stolk yeteneklerim olmadığından ondan bundan duyduğum buydu. Hakkında mimarlık okuduğu ve kafeine alerjisi olduğu haricinde bir bilgim yoktu.

Onu ondan öğrenmek istiyordum birazda...

Konuşurken, gülerken, hatta kızarken bile kendine has bir havası vardı. Bu ağır abilik gibi değildi de daha çok gerçekten de sakinlikten gibiydi. Tepkileri müthiş absürt değildi. Dengeli bir insandı.

Benim aksime...

Kafeteryanın sıcak oluşuyla birlikte üstümdeki montu çıkardım ve çantamın üstüne koydum. Masaya iyice yerleştiklerini hesaba katarsak sanırım biraz daha burada oturacak gibiydiler.

Gidip tüm dikkatleri üstüme çekmek istemiyordum.

Sanırım biraz da arkadaşlarının yanında beni terslemesinden ürküyordum...

Çantama uzanıp en azından derste aldığım notları temize çekebileceğimi düşündüm. Çantamdan not defterimi ve daima yanımda bulundurduğum A4 kağıtlarımı çıkardım ve renkli kalemlerimle birlikte kargacık burgacık yazımı anlayıp temize çekmeye başladım.

Ara ara onları gözlemeyi de ihmal etmiyordum ama saatlerdir burada oturduğum halde hiç dikkatini çekmemiştim.

Etrafa karşı o kadar umursamazdı ki...

"Pardon!" diyen bir sesle başımı kaldırıdığımda hemen hemen benim yaşlarımda bir çocukla göz göze geldim. "Sandalye boşsa alabilir miyim?"

Çantama ve montuma bakıp duraksadım. "Boş..." diye mırıldanarak çantamı ve montumu masadaki boş kısma bıraktım. "Alabilirsin."

"Teşekkürler."

Sandalyeyi alıp giden çocuğun ardından notlarıma döndüm.

Tam üç buçuk saat boyunca kulağımda kulaklık not temizledim.

Bir kez Okan'la göz göze gelemedim.

Tam üç saat boyunca o masadan kalkmamaları, yemek yiyip bir şeyler içmeleri o kadar uzundu ki. İnsan hiç mi hareket etmezdi!

Hafifçe esnedim ve kolumdaki saate göz attım usulca. Sabahın sekizinden beri, tam beş saat ders gördükten sonra bir de burada üç saat çürütmüştüm. Dün de ders çalıştığımı hesaba katarsak artık başım düşüyordu adeta.

İlk Öpücük | TextingМесто, где живут истории. Откройте их для себя