Bölüm 37: "You... I... We..."

1.4K 140 420
                                    

Oy vermeyi unutmayın :)

Lysandra her zamanki gibi erkenden uyanmıştı. Uzun bir süre erken uyanabilmek için bünyesini zorlamıştı ve en sonunda başarılı olmuştu. Kurulu bir düzeni vardı. Her sabah erken kalkmalıydı. Bitkilerde her zaman şifa olduğunu biliyordu. Bu yüzden onları incelemekten zevk alıyordu. Başarıya ulaşmak için bazen fedakârlık yapması gerekiyordu. O bunun için rahat bir hayatı ve huzurunu feda etmişti. Hoş, fedakârlık yapmasaydı bile huzurlu bir hayat süreceğini sanmıyordu. Bazı insanlar sadece sınanmak için yaşarlar. Hayat elindeki her şeyi en beklenmedik anda alır ve senin neler olduğunu anlamanı beklemezdi. Ayakta durup duramayacağına bakardı. Hayat, zayıf olmak için fazla kısadır. Sirius'un saçları ise hayattan daha kısa!

İnsan bencil bir varlıktır. Hayatını başına yıkar ve seni değişmekle suçlar. Herkes duygusuz, vicdansız ve bencil olduğunu söyler ama kimse seni bu hâle neyin getirdiğini merak etmez. İnsanlar perdenin arkasını görmeye çalışmazlar. Çünkü bununla uğraşmak istemeler. Göz de bazen yanılır. Her olayın iki yüzünün olduğunu unutur ve sadece gördüğünden sorumlu tutar seni. Asıl duygusuz insanlar, sadece gördüklerine inananlardır.

Bazı insanlar da en kötü zamanında elinden tutup kaldırır seni. Lysandra için bunu yapan iki kişi vardı: Sirius Black ve James Potter. Belki de bu yüzdendi James'e karşı değişen düşünceleri ve hisleri. Lysandra hislerini inkâr edip yalanlamayacaktı. İnkâr etmesinin anlamı yoktu. Kalbini kandırabilirdi ama beyninde işler o şekilde işlemiyordu. Ne hissettiğinin gayet de farkındaydı. James'e karşı içinde tarif edemeyeceği duygular oluşmaya başlamıştı. O gün arka bahçede paylaştıkları o andan sonra bunu anlamıştı. James'in kendisi için doğru kişi olduğunu bilemezdi. Hayatına birini almaya hazır mıydı? Kesinlikle en ufak bir fikri yoktu. Sadece artık hayatını akışına bırakmak istiyordu.

Düşünce özgürlüğü elinden alınıp katı kurallara mahkûm edileli çok uzun zaman oluyordu. Kendi kurallarını kendi koymak istiyordu artık. Lysandra değişmek istiyordu. O da gençlik yıllarında deli gibi eğlenmek istiyordu. O sadece Sirius ile birlikteyken çığırından çıkıyordu. Çapulcular'a baktığında nasıl delidolu yaşadıklarını görüyordu. Kafasını dağıtabileceği arkadaşları asla hiçbir zaman olmamıştı.

Lysandra saate baktığında daha altı bile olmadığını gördü. Eline şifalı bitkiler kitabını aldı ama okumadan geri bıraktı. Bugün rutinini bozup okumayacaktı. Banyoda yüzünü yıkadı ve uyurken giydiği üstleri değiştirmeden aşağı indi. Dizleri açıktaydı ve yer yer morluklar kendini belli ediyordu. Son basamağı indiğinde gıcırdayan tahtayla gözlerini kocaman açtı ve "Güne başlamanın en mükemmel şekli." diye mırıldandı. Arkasından gizli gizli onu izleyen James de aynı fikirdeydi. Güne başlamanın en güzel şekli Lysandra'yı görmekti.

Lysandra mutfağa girdi ve ne yapacağını bilmeden geri çıktı. Sabahları aklının yerinde olup olmadığını sorgulardı hep. Mesela şu an mutfağa neden girdiğini ve neden çıktığını bilmiyordu. Veya neden şu an karşısında James Potter vardı?

James Lysandra'yı selamlayarak "Günaydın!" dedi. Lysandra şaşkınlığını gizleyemeden "Günaydın?" diyebildi. James kapıda dikilerek öylece Lysandra'ya bakıyordu. Lysandra kafasını eğerek James'in yanından geçti. James ise sanki onu utandırmak için inatla yüzüne bakıyordu. Lysandra kapının yanından geçerken James'e baktı. James'le göz göze geldiklerinde aklından sayısız şey geçti. İçindeki her şeye yabancı Lysandra ona yapmaması gereken şeyler fısıldıyor ve Lysandra'yı cesaretlendiriyordu. Lysandra "Saçmalıyorsun." diye mırıldandı.

"Efendim?" Lysandra arkasını döndü ve James'e baktı. "Sen değil." Lysandra ve James sonsuz bir ölüm sessizliğine büründüler. Birbirlerine yabancı gibiydiler. Bir o kadar da yakındılar. Lysandra sessizliği bozarak "Yani sen saçmalamıyorsun. Ben... Saçmalayan ben... Yani sen değil. Ben..." dedi. James kafası karışmış bir şekilde Lysandra'ya bakıyordu. Lysandra'ya bir şeyler olmuştu. "Sen?" diye sordu James. Lysandra yarım bıraktığı cümlesini tamamlayarak "Ben gitsem iyi olur. Gideyim, değil mi? Gitmeliyim bence." dedi ve merdivenlere doğru ilerledi. Arkasına bakmayı kesinlikle düşünmüyordu. Şu anda hissettiği tek şey utançtı. Demin kendisine ne olduğunu anlayamamıştı. Sanki bir pusulaydı ve yanına bir metal yaklaşınca rotasını şaşırmış gibiydi. Sahi, bu rota nereyi gösteriyordu?

Aykız • 𝐉𝐚𝐦𝐞𝐬 𝐏𝐨𝐭𝐭𝐞𝐫Where stories live. Discover now