14.Bölüm

7.3K 513 20
                                    

Pazartesi günü ilk dersim boştu, diğer iki dersim ise öğleden sonraydı. Bu yüzden de oldukça geç bir saatte uyandım. Artık havalar serinlemeye başladığından biraz daha kalın olan kıyafetlere geçiş yapıyordum ya da her zaman yanıma hırka gibi bir şeyler alıyordum. Şimdi de üstüme lacivert bir sweat, koyu renk bol bir kot giyinmiştim. Ayağıma da beyaz spor ayakkabılarım giyindiğimde aynanın karşısına geçip, saçlarımı taradım. Dalgalı bir halde açık bıraktım.

Evden çıktığımda gözlerim turuncu arabaya kaydı. Anahtarı babam tekrar bana vermiş, itiraz etmemden dolayı kırgınlığını da belirtmişti. Bense anahtarı çantama atmıştım ama hiç binmemiştim. Şimdi ise ona doğru ilerliyordum. Hala ufak bir rahatsızlık hissi yoklasa da ilk güne göre daha iyiydim. Düşününce eve de, aileme de biraz daha alışmıştım. Psikolog ile olan ilk seans bile beni toparlamıştı sanki. Bu toparlanmanın devamı içinse benim gayret göstermem gerekiyordu.

Daha fazla düşünmedim ve arabaya bindim. Çalıştırıp, temkinli bir şekilde yola çıktım. Araba sürmeyi biliyordum, ehliyetim de vardı ama pratikte, özellikle de trafikte çok da tecrübeli sayılmazdım. O yüzden yanımda birinin olması daha iyi olurdu. Bahçe kapısından çıktığımda aklıma geri dönme fikri gelse de bir yanım bu işin altından kalkabileceğimi söylüyordu. Ben de cesur yanımı dinledim.

*

İyi halt ettim. Önü pert olan arabam, kaşımdan akan kan, karşımda arabasına çarptığım orta yaşlı sinir krizindeki adam ve onun cinsiyetçi hakaretleri... Ama yemin ederim benim suçum yoktu. Şerefsiz önüme çıkmıştı bir anda ama şimdi öyle bir üste çıkıyordu ki şoka girmiş halimle ona karşılık bile veremiyordum. Polisler gelirken ben yol kenarındaki bir taşın üstünde oturdum, silme gereği dahi görmediğim, yüzümdeki kurumaya başlamış kanla mahcup mahcup etrafıma bakıyordum. Kimi arayacaktım şimdi? İlk günden arabayı ne hale getirmiştim.

Ben sessizce beklerken neyse ki polisler incelemesini yapmış, adamın suçlu olduğuna karar vermişlerdi. Yani benim hasarımı da o karşılayacaktı. Çekiciler geldi, tamirhanede hasar tespiti yapıldı ve sigortası olan arabanın masrafları çıkartılmıştı. Neyse ki çirkef herif polislerden sonra sesi kısmış, kötü bakışlarıyla parayı ödemişti. Böylece araba tamirde, ben tamirhanenin kapısının önünde, derslerimi kaçırmış ve yüzü kanlı bir birey olarak kalakalmıştım. Çevreden ve polislerden gelen hastane teklifini reddetmiş, ufak bir sıyırık demiştim ama başımı da direksiyona iyi geçirdiğimi biliyordum. Dışarıdan da belli oluyor olsa gerek fazlasıyla ısrarcı olanları olmuştu ama kesin bir dille reddetmiştim. Aslına bakarsanız hastaneye gitmem gerekiyordu ancak içimdeki suçlulukla öylece olduğum yerde duruyordum, hatta gün içerisinde stresten olduğunu düşündüğüm birkaç yoğun mide bulantısı da yaşamış, kusmuştum. Araba birkaç gün olmayacaktı ve ben gidip, kaza yaptığımı söylemek istemiyordum. Hem de ilk günden. Biliyorum, biliyorum salağım.

Saate bakmak için telefonumu elime aldığımda akşam altıya geldiğini gördüm. Normalde çoktan eve dönmüş olmam gerekiyordu. Üstüne ilk üçü annemden olan cevapsız çağrılar babamınkiler ve abiminkilerle ekranda bir yığın oluşturmuştu. Son beş dakikada ise ablamlarınki eklenmişti, muhtemelen annem önce babamlara beni sormuş, sonra da ablamların yanında olup olmadığımı öğrenmek istemişti. Önce bir taksi çağırdım ve anneme döndüm. Sesimi ise normal tutmaya çabalıyordum.

"Kızım neredesin sen? Öldük korkudan! Neden açmıyorsun telefonunu?"

"Ee şey, ben iyiyim anne ya. Özür dilerim sizi de korkutmuşum, bugün derslerden sonra kütüphaneye gitmiştim de telefon sessizde kalmış. Ben de zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişim."

Rahatlamış bir şekilde soluğunu bıraktı, sonra da daha sakin bir ses tonuna geçti.

"Eve gelince görüşeceğiz seninle, neredesin şimdi? Geliyor musun?"

Gerçek Mi Ailem?Where stories live. Discover now