40.Bölüm

4.4K 350 36
                                    

İş çıkış saatlerinde Okan da gelmiş, biraz muhabbet etmiştik. Yanından geldiği müşterinin rahatsız ediciliğinden söz edip duruyordu. Fazla kaprisli biriydi anlattığına göre ve de zevksiz. Tüm kararlarına müdahale edip durmuş, ortaya facia bir şey çıkmasın diye iç mimarlarımıza fazla iş düşmüştü.

Nehir Hanım'ın ağlarından kurtulup, masasına geçen Ali'ye baktı Okan.

"Ali, çıkışta gidiyoruz değil mi?"

"Gidiyoruz."

"Nereye?" dedim merakıma engel olamayarak. Az önce Ali'yi kurtarmamın şerefine bana pozitif bir yaklaşımda bulunsa da, sorumu sorarken Okan'a bakmayı tercih ettim. Ali'nin biraz dengesizliği vardı sonuçta.

"Halı saha maçına... Gel istersen sen de, kaleye geçersin?"

Sona doğru alaylı bir hal alana bakışlarına karşılık gözlerimi kısarak baktım Okan'a. O sırada ayaklanan Ali'ye döndük ikimizde.

"Mesai bitmiştir. Hadi Okan."

Yine yüzüme bakmayan Ali ile derin bir nefes bıraktım. O önden giderken, Okan da eşyalarını toparlıyordu.

"Bunun benimle derdi ne?"

"Kimin? Hee Ali'nin mi? Torpillisin diye gıcık sana ama ben değilim, merak etme. Sonuçta benim de ailemin böyle bir şirketi olsa stajımı orada yapardım. Anlıyorum seni."

"Ya ama bu staj gibi değil ki tam, notlarıma yansımayacak, sisteme girmeyecek hiçbir şey. Öylesine gidip, geliyorum işte."

Okan bana baktı gülümseyerek.

"Ödüllü mimarlarla çevrilisin Nil, buraya öylesine gidip gelmek bile torpil ister. Neyse ben kaçıyorum, kendine iyi bak!"

Okan'ın arkasından ben de çıkmıştım. Çantam omuzumda düşünceli bir halde kapıdan çıktığımda önüme çıkan çiçek buketi ile irkildim. Hemen arkasından Emre'nin gülen yüzü görününce ise çıkışta beni alacağını hatırladım. Düşük ifademi toparlamaya çalışsam da buruk bir tebessümden ileri gitmedi. Çiçeği alıp, Emre'ye sarıldım.

"İyi misin sen?"

"Ofisteki arkadaşlarımdan biri torpilli olduğum için bana ters davranıyormuş."

Benden ayrıldı ve yüzüme baktı.

"Bu muydu derdin? Sen bir de mutfakta torpilli olmayı görsen... Lise sondaki şefim, tüm bulaşıkları bana yıkatırdı. Nasıl torpilse, herkesin boş anında bile ben iş başındaydım. Babam tüm bu eziyetlerin içinden beni kurtarmasa da, orada işi öğreniyor olmam batardı işte insanlara."

Güldüm istemsizce.

"Hep böyle olmamıştır eminim."

"Tabii, patron oğlu olduğum için bana yakın olmak isteyen de çoktu... Tamam bu kadar sohbet, geç kalacağız."

Emre beni önce çok güldüğüm bir stand-up gösterisine götürmüştü ve bu kesinlikle kafamı dağıtmıştı. Bir süredir yaşadığım stresler düşünülünce ihtiyacımın olduğunu hissettim. Sonrasında da iş çıkışı aç hissetmediğim için itiraz etsem de, tiyatro çıkışında salaş bir restorana gitmiştik.

Karşılıklı hala yapılan espiriler üzerinden muhabbet edip, gülüşürken yemekler gelmiş ve yemiştik. Emre bir ara lavaboya gittiğinde yüzümde kocaman bir gülümseme vardı, taa ki masadaki telefonu çalana kadar. İstemsizce gözlerim ekranı bulduğunda arayanın Damla olduğunu görmem midemde bir kasılmaya sebep olmuştu. Neden arıyordu şimdi?

Telefon bir süre çalıp, kapandığında huzursuzca ekrana bakmayı sürdürüyordum. Ve bir bildirim sesi, hafif öne çıkıp açık ekrana baktım. Damla mesaj atmıştı şimdi de. Gözlerim lavabo tarafına kaydığında Emre'yi göremedim. Deli gibi merak ediyordum ne yazdığını, biliyordum etik değil ama o kızın Emre'ye yazması da etik değildi.

Gerçek Mi Ailem?Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt