five, conversation in the garden.

2.5K 368 143
                                    

Veliaht Jeongin önden yolu gösterirken Hyunjin onu takip ediyordu. Bahçenin en hoş kısmında durdu ve Hyunjin'e döndü.

"Neden ağladın?" Aslında konuşmaları gereken konu bunlar değildi ama Hyunjin'in ağladığı çok belli oluyordu.

"Ben... Önemsiz veliaht boş verin." Ona askerine bir şey olacak diye ağladığını söyleseydi ne derdi?

"Önemsiz bir şey için fazlasıyla ağlamış gibi duruyorsun." Prens Hyunjin ile aralarında olan fazla mesafeyi kapattı. Artık aralarında sadece bir adım vardı.

Hyunjin cevap veremedi. Ne diyeceğini bilmiyordu. Zaten veliaht fazlasıyla yakınındaydı.

"Peki o asker kimdi? Gülümsediğin asker."
Jeongin'in yeniden kasları çatıldı. Şimdiden kıskanmaya başladığını fark ederek kendini toparladı.

"O benim askerim... Sadece beni korumakla görevliydi... Bir suçu yok gerçekten ben öylesine gülümsedim. Uzun zamandır bana hizmet ediyor arkadaş gibiydik."

"Bunun için ağladın değil mi? Sana kızmamdan mi korktun?" Veliaht'ın eli artık Hyunjin'in yüzündeydi. Hafif hafif yanağını okşuyordu. Hyunjin şaşırsa da bir şey demedi. Güzel hissettirmişti.

"Babam," diye mırıldandı. Bunu söyleyebilir miydi bilmiyordu. "Çalışanlarım ile yakın olmamdan nefret ediyor. Ona zarar verecek. Gerçekten sadece arkadaşımdı..." Hyunjin olacakları hayal ettiğinde yine kalbi korkuyla hızlandı.

"Bu sorunu çözebilirim." Jeongin'in içi titredi. Karşısında ağladı ağlayacak konuşan Hyunjin vardı. Doğruyu söylediğinin farkındaydı.

"Gerçekten mi?" Prens biraz umutla sordu.

"Onu kolayca yanımda tutabilirim. Eğer evlenirsek burada yaşayacaksın. Böylelikle, o zarar görmeden burada senin için kalmış olacak." Hyunjin'e mantıklı gelmişti. Sonra aklına Jeongin'in ona zarar verip vermeyeceği geldi. Jisung Veliaht'ı anlatmıştı. Herkes onun ne kadar iyi bir prens olduğu hakkında konuşuyordu. Ona güvenebilirdi.

"Ona zarar vermeyeceğim." Kolayca ne düşündüğünü anlayabildi Jeongin. Eli hala Hyunjin'in yüzündeydi. Yavaş yavaş gözünün altındaki bene geldi eli. Ayın ışığı sayesinde görebiliyordu.

"Çok teşekkür ederim veliaht Jeongin." Hyunjin gülümsedi. Eskisi kadar endişeli hissetmiyordu. Jeongin'in avcuna yasladı kafasını. Veliaht onun bu haline gülümsedi.

"Peki, neden bana bir prens olduğunuzu söylemediniz?"

"Beni tanımayan sizdiniz prens Hyunjin."

"Ama bana kendinizi bir tüccar olarak tanıttınız?"

"Sadece halkına nasıl davrandığını görmek içindi." Hyunjin sonunda merak ettiği şeyin cevabını aldı. Mantıklı gelmişti.

"Ben halkıma kötü davranmam ki... Onlar da insan bende insanım. Kibirli olmaya gerek var mı?"

"Haklısın. Seninle aynı düşünmem çok güzel." Yüzüne düşen birkaç tutamı kulağının arkasına taşıdı. Hyunjin bu dokunuşlardan rahatsız olmuyordu. Hatta belki biraz da huzurlu hissediyordu.

"Peki Veliaht Jeongin... Pembe ortancaların anlamını biliyor muydunuz?"
Jeongin sakince kafa salladı.

"Biliyorum. Aslında bu kadar hızlı olmasını planlamadım annem çok aceleye getirdi. Babam hasta biliyorsun. Kardeşim tahta çıkmak istemiyor. Her an ben tahta çıkabilirim."

"Kral Yang için çok üzgünüm ama bir dahaki gelişimde birkaç şifalı ot getirebilirim." Jeongin onun ince düşüncesine gülümsedi.

"Sahi ben kardeşinizi görmedim?"

"Kendisi sefere çıktı. Bugün yarın gelecektir. Gezmeyi seviyor."  Prens anladığını belli ederek kafa salladı.

"Benimle evlenecek misin Hyunjin?" Prens ismini onun ağzından ilk defa böyle duyuyordu. Hoş, onu tanıyalı çok olmamıştı ama onun yanında huzurlu hissediyordu. Belki birazda kalbi hızlanıyordu, ilk defa böyle dokunuşlar ve güzel bakışlara şahit oluyordu.

"Ben... sanırım evet." Biliyordu ki, babası onu evlendirecekti. Karşısına Jeongin gibi birisinin bir daha çıkmayacağını biliyordu. Daha iki kere buluşmuş olsalar da ona karşı çekildiğini hissediyordu. Bu aşk mıydı?

"Saat geç oldu, seni odana bırakayım. Dinlen ve eğer istersen seni yarın çarşıya götürürüm, biraz gezeriz. Sonraki gün tekrar kendi ülkene döneceksin. Ne zaman buraya tekrar gelirsin bilmiyorum ama seninle zaman geçirmek isterim."

"Olur, çok mutlu olurum." Yavaşça tekrar saraya doğru adımladılar. Jeongin'in eli Hyunjin'in ince belindeydi. Düzgün yemek yemediğini görmüştü. Buraya yerleştiğinde ona çok iyi bakacaktı.

"Askerin için endişelenme, onu babandan alıp saklayacağım sen gelene kadar burada yanımda güvende olacak."

"Tekrar teşekkür ederim veliaht."

"Yalnızken bana adımla seslen Hyunjin." Eşi olduktan sonra her zaman adıyla seslenenebilirdi ama şimdilik sadece yalnızken.

"Jeongin!" Veliaht duraksayıp arkasını döndü.

"Geldin mi Felix?" Kardeşinin yanına adımladı. Hyunjin biraz tahmin ederek bu güzel çocuğun az önce konuştukları kardeşi Prens Felix olduğunu anladı.

Hyunjin çok güzel diye düşündü. Yüzündeki çiller birer yıldız gibiydi ve o kadar hoş görünüyordu ki Hyunjin hayran kaldı.

"Bu... Prens Hyunjin?" Prens Felix tanıyarak gözlerini büyüttü. Burada ne işi vardı bu güzel prensin?

"Merhaba... Prens Felix." Hyunjin hafifçe eğilerek selam verdi ve gülümsedi.

"Merhaba..." Felix anlayamayarak kardeşine baktı. Neden gecenin bir vakti kendi ülkesinde değil buradaydı. Üstelik kardeşi onun belini zarifçe neden kavramıştı merak ediyordu. O yokken birşeyler olmuştu.

"Sen yokken birkaç şey oldu... Hwang ailesi buradaydı, yemek yedik."
Felix birkaç şeyin ne olduğunu anlayarak sırıttı. Demek kardeşi sonunda o kişiyi bulmuştu.

"Tanıştığıma memnun oldum Prens Hyunjin yarın buradaysanız sizinle biraz sohbet etmek isterim."

"Ah, evet buradayım prens. Memnuniyetle geleceğim." Felix onun kibar hallerine gülümsedi. Birbirleri için yaratıldıkları o kadar belliydi ki...

"İyi geceler o zaman ben gideyim." Felix yanlarından ayrıldıktan sonra Jeongin, Hyunjin'i odasına bıraktı.

Öylece üzgünce oturmuş Jisung'un yanına gitti. Ona müjdeli haberi vermeliydi.

"Ben hallettim Jisung."

"Nasıl prensim?"

"Veliaht Jeongin yardım edecek. Minho'yu alacak ve biz tekrar gelene kadar burada tutacak. Merak etme ona zarar vermeyecek. Biraz ayrı kalacaksınız ama..."

"Sorun değil o iyi olsun yeter..."

"Hem bence çabucak buraya geri geleceğiz. Babam çoktan bu evliliği yapmaya karar vermiştir. Beni buraya tekrar gönderecek."

"Peki Prens Jeongin ile evlenmek istiyor musunuz?"

"Ben... sanırım ondan daha iyi birisini bulamam. Bu yüzden evet?" Hyunjin gülümsedi. Bu evlilik olayına artık olumsuz bakmıyordu.

"Mutlu olmanıza sevindim."

"Minho için tekrar özür dilerim... ama iyi olacak söz veriyorum."  Jisung güvenerek gülümsedi. Biliyordu Prensi ona söz verirse tutardı.

–Jae

kingdom, hyunin. ✓حيث تعيش القصص. اكتشف الآن