ten, annoying twins and jealous hyunjin.

2.2K 302 222
                                    

"Jeongin..." Veliaht ilgilendiği çiçeklerden ellerini çekip Hyunjin'e döndü. Çiçekleri sevdiği için onunla yapabileceği bir aktivite olarak görmüştü.

"Efendim?"

"Kağıt ve mürekkep var mı?"

"Var, birisine mektup mu yazacaksın?"

"Evet, kardeşime son zamanlarda yazmıyorum. Merak etmiştir ve artık mektup gönderecekse buraya göndermesi gerektiğini bilmeli."

"Changbin'e söyleyeceğim." Hyunjin gülümseyerek kafa salladıktan sonra Jeongin'in ektiği çiçekleri sulamaya devam etti.

Açıkçası Hyunjin burada kendisini mutlu hissediyordu. Hatta burada gerçekten evinde gibi hissediyordu.

"Jeongin! Neden Hyunjin ile burada çiçeklerle uğraşıyorsunuz? Gidip çarşıda dolaşın da herkes evleneceğinizi anlasın. Ayrıca ne zaman evleneceksiniz. Bence haftaya–"

"Anne. Hyunjin ne zaman isterse o zaman olacak."

"Ama bak anlamıyorsun, bir an önce–"

"Anne, yeter. Hyunjin ne zaman isterse o zaman. Ayrıca birilerinin illa beni Hyunjin ile görmesine gerek yok." Kadın kaşlarını çatarak elindeki tülden eldiveni düzeltti.

"Görmeliler, Hyunjin'i nasıl kabullenmelerini bekliyorsun?"

"Anne, bana bırak tamam mı?" Kadın iç çekerek üzerindeki eteği düzeltip yanındaki askerleriyle uzaklaştı.

Oğlunun inat birisi olduğunu biliyordu, ısrar etse de kabul etmeyecekti. Belki de kendi hallerine bırakmak daha iyi olacaktı.

Jeongin ve Hyunjin çiçekler ile olan işlerini bitirdiklerinde ellerindeki eldivenleri ve kıyafetleri kirlenmesin diye giydikleri önlükleri çıkardılar. Hyunjin durmadan gülümsüyordu, o gülümsedikçe Jeongin de gülümsedi. Bu kadar basit bir şeyin bile onu mutlu etmesi Veliahtın gözüne tatlı geldi.

"Veliaht Jeongin!" Hyunjin ve Jeongin aynı anda arkalarını döndü. Birbirine benzeyen bir kız ve bir erkek yanlarına doğru geliyordu. Muhtemelen ikizlerdi ve aşağı yukarı Hyunjin ile yaşıtlardı.

Jeongin gelen ikizleri gördüğünde Hyunjin'in beline elini doladı.

"Ah veliaht bu kim? Her neyse sarılmayacak mıyız?" Hyunjin'e anlamsız bakışlar attıktan sonra gülümseyerek Jeongin'e döndü.

"Neden buradasınız Seoyeon ve Seobin?" Jeongin bıkmış bir şekilde sordu. Bu ikizler farklı bir ülkeden olmalarına rağmen sık sık burada oluyorlardı.

"Neden öyle diyorsun canım? Biliyorsun, ikimiz de seni seviyoruz. Artık ikimizden birisini seçmelisin, bizden daha iyisini bulamazsın. Benden daha doğrusu, Seobin ile senin hakkında kavga etmekten sıkıldık." Hyunjin kaşlarını çatarak Jeongin'e döndü. Bu kız ne saçmalıyordu?

"Bakın daha önce de söyledim, ben ikinizden birinizi seçmeyeceğim."

"Ama–"

"Ben başka birisini seviyorum tamam mı? Benim için sık sık ülkemi ziyaret etmeyi bırakın."

"Kim o sevdiğin kişi?" Seobin kollarını bağlayarak sordu.

"Benim." Jeongin tam ağzını açmış bir şey diyecek iken Hyunjin çocuğa kaşlarını çatarak baktı. Sesi beklediğinden sert çıkmıştı.

"Bu kim ya? Bak biz çok soylu bir aileden geliyoruz–"

"Ben Prens Hwang Hyunjin."

İki kardeş şokla bakıştılar. Prens Hyunjin'i daha önce hiç görmemişlerdi, bu yüzden tanımamış olmalıydılar.

kingdom, hyunin. ✓Where stories live. Discover now