1.

144 65 10
                                    

Siz hiç sevdiğiniz insanla sınandınız mı? Sevdiğiniz adamı kaybettiniz mi? Mezarının başında her gün onu ziyaret edip cevap vermese de binlerce kez isyan ettiniz mi? Ben ettim. Ben, sevdiğim adamın gözlerimin önünde yığılışını seyrettim. Ben, bencil ve güçsüz olduğum için her gün mezarına gidip 'neden benimle konuşmuyorsun? Artık beni sevmiyor musun?' Diye isyan da ettim.

Günler haftaları, haftalar ayları takip ettiği o döngüde bir gün olsun onu ihmal etmedim. Sevdiği çiçeklerden bir buket yaptırıp mezarına diktim. Yaşamaları için her gün suladım, ilgimi verdim sevgimi verdim ama yetememiştim. Onlarda öldüler, tıpkı sevdiğim adam gibi... Kötü bir kabus sanıp uyanacağım anı bekledim. Bu kadar masum düşünmem koca bir hataydı çünkü  hayat gerçekleri acımadan o bir yılda ki 365 günün her dakikası yüzüme çarptı.

  Ben, Sude Aydoğan sıradan bir hayatı olan sıradan bir kızdım. En büyük şansım 21 yaşıma bastığım zaman ailemden ayrı bir eve çıkabilmek olmuştu. Üniversite üç öğrencisi olduğum Ege Üniversitesi bana verilebilecek en ikiyüzlü insanları ve en güzel aşkı vermişti. Mavi Zaran'ı.

  Gözleri, tıpkı ismi gibi sonsuz denizleri andıran derinlikte bir maviydi. Gülüşünü bir görseydiniz... sanki kalbinize bir güneş doğuyormuş gibi hissederdiniz. Dudakları her kıvrıldığında gözleri hafifçe kısılır sol yanağında ki çukur belirginleşirdi. Her konuştuğunda gözlerinden bakışlarımı alamaz sanki hapsederdi kahvelerimi. Öyle bir etkisi olurdu işte üstümde. Her anımızı bir filme çevirip hayatım boyunca izleyebilirdim.

  Mavi bana aşk denen güzel ama bir o kadar da yokluğu canımı yakan bu duyguyla tanıştırmıştı. Mavi bana bir insan sana ne kadar kötülük yaparsa yapsın, aynısını sen ona yaparsan ondan bir farkın kalmaz cümlesini öğretti. Mavi bana bir insanı en saf nasıl sevebileceğimi öğretti. Mavi bana burnum olmasa da nefes almayı öğretti... Bana pek çok şeyi öğreten Mavi gözlerimin önünde o arabanın altında kaldı. Kanlı elleri beyaz gömleğini kirletti. 27 Mayıs Mavi'nin bacaklarını ondan aldı... 29 Mayıs Mavi'yi benden aldı.

  Lanet tarihleri sıralarken ellerimi saç köklerime yapıştırıp acıyla çekiştirmeye başladım. Ağlayışım şiddetlendi, şiddetlendi ve ben artık kontrolü kaybetmiş bir hal aldım. Parmak boğumlarımın sıkmaktan kan topladığını emindim ama o an acımdan başka bir şey düşünmezken iki büyük el ellerimin üstüne ellerini koydu. Benim kafayı yediğimi düşünüp engel olmaya çalışacağını düşündüm ama o öyle yapmadı. Sadece ellerimi tuttu. Çekmeye çalışmadı. Ellerimi başımdan çekmemle bırakması bir oldu ve aynı anda arkama dönüp karşımda ki takım elbiseli adama baktım. Duruşunu bozmadan gözlerini kahvelerime odakladı.

"Ne yapıyorsun!" Diye bağırdım o anki duygu yoğunluğum sonucu sesimi kontrol edememiştim.

  "Sana eşlik ediyorum."

  Bir anlam veremeyerek ona bakmaya devam ettim. Kendimin deli olduğunu düşünürdüm ama karşımda ki adam benden daha sıyırmış görünüyordu. "Neden?" Diye sordum sadece.

  "Acı paylaştıkça azalır." Yüzünde herhangi bir duygu belli değildi. İnsanların halime acımasını istemiyordum.

  "Bana acımana ihtiyacım yok!"

  "Sana acımıyorum, seni anlıyorum." Dediğinde sinir beynime hücum etti. Beni nasıl anlayabilirdi ki?!

  Sinirden kahkaha atmaya başladım. "Anlıyor musun? Anladığını mı sanıyorsun cidden! Sen hiç aşık olduğun kızı kaybettin mi! Sen beni nasıl anlayabilirsin ki!" Dedim göğsüne yumruk attım, tekrar attım ve tekrar... ta ki o buna bir son verip iki elimi de tutana kadar.

  "Haklısın, ben hiç aşık bile olmadım." Duraksadı. Bakışlarına yoğun bir duygu çöktüğünü gördüm o an. Evet konuştuğundan beri ilk kez bunu gördüm. "Çünkü annemi kaybettim." Dediğinde ellerimde ki güç birden çekildi. Dudaklarım hafifçe titredi. Ben... neler söylemiştim öyle... Ben aşık olduğum adamı o ise onu bu dünyaya getiren kadını kaybetmişti. "Ben... özür dilerim." Dediğimde utançla başımı eğdim. Düşüncesiz davranışlarım yüzünden o kadar çok aptallık ediyordum ki...

Ellerimi yavaşça bırakarak sağ eli havalandı ve çenemden tutup başımı yukarı kaldırdı. Yüzünde ki buruk gülümseme çehresini kaplarken "Önemli değil, çünkü kimsem olmayan insanların sözlerine aldırış etmemeye uzun zaman önce alıştım." Dedi ve elini çenemden çekti. Elini uzattı. "Sana yardım edebilirim."

"Neden?" Diye sordum tekrar...

"Çünkü seni anlıyorum." Diye cevap verdi tekrar.

  "Acımı dindiremezsin ki..."

  "Acını dindiremem ama seni ona alıştırabilirim."

  Kararsızlıkla gözlerine bakmaya devam ettim. Ona nasıl güvenecektim? Tanımıyordum bile. Bir anda karşıma çıkmıştı. Garip birisine benziyordu ama annesini kaybetmiş olmasına rağmen karşımda ki duruşu o kadar sağlam ve güçlüydü. Hayatla başa çıkmayı öğrenmişti.

  "Eğer istemiyorsan..." eli yavaşça aşağı doğru düşerken tuttum. Evet ben o tanımadığım adamın elini tuttum. Güvenmiyordum ama içimden bir ses onun bana yardım edebileceğini söylüyordu.

  "Tanışalım o zaman." Diyerek beni çekerek oturduğum mermerden kaldırdı. "Ben Arel Deniz." Şimdi gerçekten gülümsüyordu.

  "Sude Aydoğan."

Kalbin İntiharıWhere stories live. Discover now