7.

61 43 3
                                    

"Sen değil sana benzeyen her şeye
ihtiyacım var."

  Tüm gece boyunca odamın içinde çalan şarkının bu sözüne takılmıştım. Aklımdan çıkmıyor, dilimde sürekli tekrarlanıyordu.

  Arel'in uykusuzluktan kapanmak üzere olan göz kapaklarını izliyordum. Biçimli kaşları yüzüne ciddi bir ifade katıyordu. O başını arkasına yaslamış gökyüzünü seyrederken dudaklarının hafifçe kıvrıldığını fark ettim.

  "Birbirimizi sevseydik, bizden olur muydu Sude?"

  Bir anda sorduğu soruyla gözlerim kocaman açıldı. Sıcaklık yine tüm vücudumdaki etkisini gösterirken bir kaç kez sesimi bulabilmek için öksürdüm. "Sanmıyorum." O anda oturuşunu dikleştirdi ve kömür karası gözlerini kahvelerime geçirdi.

  "Neden?"

  "İster miydin ki?" Dedim sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi.

  "Bilmem." Dedi ve yüzü yine eski şekline bürünüp gökyüzüne döndü.

  "Sen değil, bir başkası olsa da olmazdı." Sessizliğini bozmadı. Tırnaklarımla diplerinde ki etleri aşındırırken devam ettim "Bir başkasıyla her yan yana olduğumda Mavi'ye ihanet ediyormuş gibi hissederim. Sonuç yine benim vicdan azabı çekmeme yol açar."

  "Ya da kendi hayatına değer verir ve birisinin senin yaralarını iyileştirmesine izin verirsin."

  Güldüm "Bunu kimse yapamaz."

  "Sen kimseye izin vermezsen, evet yapamazlar." Duruşunu tamamen bana doğru çevirdi ve tam gözlerimin içine baktı. Ellerimde kendini belli eden sıcaklık Arel'in onları tutmasıyla arttı. Baş parmağıyla nazikçe parmak boğumlarımı okşadı. Bir süre ikimizde ellerimize baktık. 

  "Mavi'ye değil, ona benzeyen birine ihtiyacın var." Dediğinde aslında deminden beri farkında olduğum ama bu sonuca kendimi ulaştırmak istemediğim için kaçtığımı gördüm. Arel'e her seferinde Mavi'ye çok benzediğini söylemiştim. Hareketleri, zekice konuşmaları... Arel'e hayran kalıyordum, tıpkı Mavi'ye hayran kaldığım gibi. Arel ellerimi tutunca huzurlu hissediyordum, tıpkı Mavi'nin ellerimi tuttuğu anlar gibi... Ama bir şey farklıydı. Mavi beni bu zamana kadar Arel'in öptüğü gibi öpmemişti. Arel'in dudaklarının sıcaklığını, nefesini bir anlık tekrar hisseder gibi olduğumda kalbimin sesini boğazımda hissettim. İntihar eden o, yaşamak, tutunmak için uğraşıyordu.

"Kendini mi kast ediyorsun?" Diyerek sorgulayan bakışlarla siyahlarına daldım. O an bana öyle bir baktı ki... Hiç bir duyguyu tanıyamadım. Battığım kuyu beni daha da içine çekti. Yanlış geliyordu... Yaşanan her şeyin bir hata olduğu düşüncesi zehir gibi yayılarak canımı yakıyordu. Ellerimi kendime çektim. "Git."dedim

"Gidiyorum." Dedi itiraz etmedi. Israr etmedi. Kalktı ve gitti. Arel Deniz o gün, kapattığı kapıyla beni kendi benliğimle baş başa bıraktı. Sonra ne yaptı bilmiyorum, nereye gitti... O bunlar hakkında ne düşünüyordu? Ben düşünce denizimin derinliklerinde kaybolup gidiyordum. Sevdiğim bir adam vardı. Ama ölü. Bu gün beni öpen bir adam vardı. Ne hissettiğimin daha ben bile farkında değilim.

  "Arel Deniz, gerçekten kimsin sen?" Saçlarımı tutup çekiştirdim. Bu kadar çok düşünmek kafayı yedirtecekmiş gibi hissettiriyordu. Bunaltıyordu. Gökyüzüne baktım. Siyahlık gözlerini anımsattı. Ilık ılık esen rüzgar, elinin sıcaklığını anımsattı. Farkında değildim ama önceden yaşadıklarım bana Mavi'yi hatırlatırken şimdi Arel'le yaşadıklarımızı yüzüme vuruyordu. Ne olursa olsun, bu bir daha tekrarlanmamalı ve birbirimizden uzak durmalıydık.

Kalbin İntiharıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora