6.

67 46 11
                                    

  Bazen mutluluk, şaşkınlık, hoşlantı ya da aşk gibi duygular sizi acınızdan uzaklaştırır. Bir süreliğine de olsa unutmanızı sağlar. Peki ya Arel Deniz?

  Hayatıma girdiğinden beri duygu karmaşasından çıkamıyordum. Arel Deniz'in yanındayken içinde olduğum acıdan uzaklaşıyordum. Beni uzaklaştırıyordu. Bunu nasıl başarıyordu? Onun yanındayken mutlu muydum? Şaşırıyor muydum? Ya da ondan hoşlanıyor muydum? Hayır, hayır bu son seçeneğe ihtimal bile vermiyordum. Arel ve ben o kadar farklı insanlardık ki böyle bir şey mümkün değildi... Hem ben Mavi'ye bunu yapamazdım. Onca acıdan sonra gidip ona ihanet edemezdim.

  Şimdi baş ucumda telefonumda çalan Batuhan Kordel odamın içini huzur veren sesiyle dolduruyordu. Teşekkür şarkısına bende hafifçe mırıldanarak eşlik ederken zihnimin hâlâ Arel de olduğunu fark ettim. "Teşekkür ederim, her şey için..." diyordu şarkı. Teşekkür ederim Arel. Yanımda olup beni hep dinlediğin için, beni eğlendirdiğin için...

  Telefondan şarkıyı dondurup Arel'e mesaj attım. "Yaptığın her şey için teşekkür ederim ama artık seni istemiyorum. Bana yardım etmeni de. Sevgilinle ilgilen Arel. Seni özlemiş görünüyordu. Umarım hep mutlu olursun." Yazıp gönderdim. Metal kutuya öylece baktım. Siyah not kağıdı hala orada duruyordu ve gözlerimi tarihten alamazken telefon sesimi işittim. Arel arıyordu. İfadesizce ekranda yazan ismini izledim. Çaldı, çaldı, çaldı ve kapandı. Sonra tekrar aradı ve tekrar... ama hiç birini açamadım. Konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Böyle olmamalıydım. En azından mesajla değil yüz yüze konuşarak ona veda etmeliydim ama şimdi değil.

  Metal kutuyu  alıp evden çıktım. Aşağı inip çöp konteynırına yaklaştım. Elimde ki çakmağı yakıp ucunu fotoğrafın tekine yaklaştırdım. Kenarları yavaşça siyahlaşmaya başlayan fotoğraf karesi kısa sürede alev alıp büyüdü. Yere koyup Mavi'nin anı kutusunun yok oluşunu izledim. Evet ben o gece bunu yaptım. Arel Deniz sayesinde...

  Gözümden tek bir damla yaş dahi akmadı. Dik durdum. "Hayatımda çok kısa bir süre kalsan da Arel Deniz. Bana gösterdiğin soğuk kanlılığı öğreneceğim. Bende senin gibi acılarıma alışacağım."

  "SUDE!" Arel'in gür sesi sokakta yankılanırken şaşkınlıkla yerime kazık gibi saplandım.

  Öfkeden sinir topuna dönmüş olan Arel. Arabasından indiği an, bir meteor misali üstüme düşmek için geliyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan karşımda dikildi. Öfkeden mi yoksa hızından mı bilmiyorum göğüs kafesi hızlı hızlı inip kalkıyordu.

  "Ne yaptığını sanıyorsun sen!" Öyle bir gürledi ki olduğum yere daha çok sinmek istedim. Buna hazır değildim. Arel'le konuşmaya hazır değildim. Arkamı dönüp hızlı adımlarla apartmana ilerlerken kolumdan tutup beni öyle bir çevirdi ki sırtım sertçe duvara yapışırken Arel karşımda bir duvar gibi dikilmişti.

  "Evet sana soğuk kanlılığı gösterdim ama henüz bilmediğin daha çok şey var. Yüzleşmekten korktuklarından kaçmamak gibi." Dediğinde gözlerimiz ilk defa birbirini buldu. Göz bebekleri büyüdü. Kahvelerim büyük bir istekle siyahlarına sarılmak ve son defa veda etmek isterken dilim aynılarını söyleme niyetinde değildi.

  "Arel... yapma."

  "Neyi Sude?" Ses tonunu hafifleterek sordu.

  "Bunu daha da zorlaştırma." 

  "Bir anda ne değişti onu anlamıyorum."

  "Sevgilin var... bizim bu kadar sık görüşmemiz iyi değil."

  "Sude benim sevgilim falan yok! Saçmalamayı kes!" İlk defa bir konu da Arel'i bu kadar sinirli görüyordum. Bu kadar öfkeli olması iyi değildi korkutucu bir havası vardı.

  "Ama bu gün ki kız..."

  "Daha kaç kez söylemem gerekiyor? Gazel benim eski kız arkadaşım ve biz ayrıldık Sude." Dediğinde derin bir nefes verdi. Verdiği nefes tenime çarparken kalbim tekledi. Tanıdık gelen bu hisler beni sarıp sarmalarken elimi yavaşça yanağına yerleştirdim. Parmaklarım yeni yeni çıkan sakallarını okşarken gözleri bir anlık dudaklarıma doğru kaydı. Hislerim karmakarışık ben ise darmadağındım. Her zor anımda Arel çıkıp geliyordu. Ellerimden tutup dizlerimi çöktüğüm toprağın önünden beni kaldırıyordu. Düşmekten korkma diyordu. Ben her zaman yanındayım, ne kadar düşsen de seni kaldırmak için hep baş ucunda olacağım diyordu. O kadar güçlü nasıl kalıyordu bilmiyorum ama Arel sadece kendine değil bana güç oluyordu.

  "Arel..." dediğimde cümlemin devamını getiremedim. Parmak uçlarım alev oldu. Parmaklarının dokunuşu uyuşturu etkisi yarattı. İsmi dudaklarımdan firar ettiği an belimden tutup beni kendine çekerek usulca dudaklarını dudaklarımın üstüne örttü. Bir kez öptü, bir kez daha ve bir kez daha... Vücuduma binlerce iğne battı. Kalbim atmayı unuttu. Bedenimin her yeri alev alev yanarken kendimi serbest bırakıp Arel'in öpüşlerine karşılık verdim. Öptüm... dudakların da ki tadı hissettim. Öptüm... nefes aldım. Öptüm... acılarımı unuttum tekrar ve tekrar... bana seneler kadar uzun gelen o bir kaç saniyeden sonra hafifçe geri çekilip gözlerime baktı. Masumluk vardı, ama o an bir şey daha fark ettim. Arel'in gözlerinde tıpkı benim kalbimde olduğu gibi acı çeken bir adam vardı. O adam karşımda dizlerini çökmüş başını önüne eğmiş her şeyiyle kendini feda ediyor gibiydi.

Ve ben o an pek çok şeyi daha fark ettim. Beni dinleyen hep Arel olmuştu. Yardım etmeye çalışan, acımla başa çıkmayı öğreten. Peki Arel'e bunu kim öğretmişti? Arel acı çekerken yanında kim durmuştu, en önemlisi neden ben bu acı çeken adamı hiç dinlememiştim? Kendi dertlerim yüzünden bencilce davranmıştım. Neden onu hiç düşünmemiştim? Gözlerim doldular.

"Noldu?" Diye sorarken artık elleri belimde veya yanında değil yüzümdeydiler. Yüzümü avuçlarının arasına almıştı. Gözlerine yansıyan endişe sesine de vurmuştu.

"Arel..." dedim ağlamaklı çıkan sesimle düşünmeden hareket etmeye devam edip ona sarıldım. Sessizce bir süre öyle kaldı ve sonradan oda kollarını belime sardı. Kaç dakika öylece durduk bilmiyorum ama evime çıkıp ikimize birer kahve hazırlayıp sandalyeye oturduğumda huzursuzca kıpırdanıp duruyordum. İkimizde sanki az önce öpüşmemişiz gibi davranıyorduk ve bu durum beni git gide geriyordu.

"Aşağı da olan için..." elini ensesine koyarak kaşıdı ve cümlesine devam etti. "Özür dilerim bir anlık oldu."

"Önemli değil, güzeldi." Dediğimde söylediklerim kulaklarıma yeni varınca kahve boğazıma takılıp öksürmeye başladım. Yanaklarımın utançla kızardıklarına adım kadar emindim.

Arel hafifçe sırtıma bir kaç kez vurarak "Helal helal." Dedi ve yine o hayran kaldığım gülüşüne şahit oldum. Mavi'ye benziyordu. En çokta sağ yanağında ki çukurluk. Çok çok hafifti ama her gülüşünde kendini belli ediyordu.

"Ben seninle ne yapacağım minik serçe?"

"Minik serçe?" Dedim kendimi işaret ederek "Ben mi?"

"Evet sen. Aynı bir serçe gibisin, uçmayı öğrenmek istiyorsun, kanatlarını her çırpıp kendini boşluğa bıraktığında yere çakılıyorsun." Dediğinde şimdi daha iyi anlıyordum.

"Yere çakılmaktan yoruldum. Ama ben bu gün uçmayı öğrendim." Dedim gülümsedim.

"Hayır, öğrenmedin. Sadece tekniğini gördün ama hala nasıl kanatlarını çırpman gerektiğini bilmiyorsun."

Gözlerine baktım. Hem zeki olup hem de bu kadar dik durmayı nasıl başarıyordu? Sanki kim ne yaparsa yapsın onu asla yıkamayacakmış gibi. Arel Deniz'e hayran kalmamak elde değildi, her kurduğu cümleyle, her bakışıyla, her şeyiyle mükemmelin vücut bulmuş haliydi ve ben bu mükemmelliğe kapılamaktan ölesiye korkuyordum. Ben Arel Deniz'e karşı bir şeyler hissetmekten korkuyordum ama içimde canlanan ve kalbimin ritmini değiştiren bu duyguları kahve çekirdeğini andıran gözlerine daldığımda daha güçlü hissettim.

Kalbin İntiharıWhere stories live. Discover now