11.

46 38 6
                                    

  Arel'in gözlerine baktım. Beti benzi atmıştı bir anda elinde tuttuğu telefonu kapatıp cebine yerleştirdi.

  "Sen..." dedi boğazını temizleyip devam etti. "Ne zaman beri oradasın?" Olmamam mı gerekiyordu?

  "Şimdi geldim ve imzalamanız gere-"

  "Kapı vurmayı bilmiyor musun sen?" Sesi o kadar soğuktu ki, tenimi titretmişti.

  "Şey, önemli bir şeydi o yüzden ben düşündüm ki-"

  "Ne düşündün Sude!" Bir anda gürleyince kelimelerimi geri yutmak zorunda kaldım.

  "Kapımı çalmadan bir daha odama girme! Çocuk değilsin! Burası bir şirket ve klasik kuralları kimse sana öğretmeyecek!" İşaret parmağını tehditkâr bir şekilde bana doğru savurunca olduğum yere daha fazla sindim. Elimde tuttuğum dosya parmaklarımın arasında titremeye başladı. Gözlerimin içi yanmaya başlayınca yaşların dolacağını anladım... Evet belki saçma bulacaksınız ama biri bağırınca gözlerimin dolması benim suçum değildi. Görmesini istemedim başımı önüme eğdim ve "Özür dilerim." Özür diledim. Mırıltı gibi çıkan sesimi ben bile zar zor duymuştum.

  Elimde ki dosya sertçe parmaklarımın arasından alındı ve Arel Deniz odasında dosyayı tutarak volta atmaya başladı. Bir kaç adımın sonunda yerinde durdu.

  "Ne bekliyorsun? Çık odamdan." Ve son sözü buydu. Odadan kendimi atar atmaz kendi odama geçtim. Aramızda ki cam duvarın perdesini indirip arkama yaslandım. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı usulca süzüldüler. Küçücük bir şeye bile bu kadar çok sinirleneceğini nereden bilebilirdim ki?

~

  Saatler aktı, gitti. Aklımı dağıtmak için bana verilen görevleri tamamlıyor ve gerekmedikçe Arel'in odasına gitmemeye çalışıyordum. Odasında ki garip davranışlarına da bir anlam verememiştim. Ben odaya girdikten sonra hemen yüzü atmıştı. Sanki gözlerinde korkuyu gördüm ama neden? Neyin korkusu olabilir ki? Saçmalıyordum. Her zaman ki gibi...

İş yeri telefonumun çalmasıyla Arel'in aradığını gördüm. "Başladık yine." Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Evet Arel Bey?"

"Odama kadar gelebilir misiniz Sude Hanım."

Ayağa kalkım ve üstüme çeki düzen verdim. Belki de en başından burada çalışmaya başlamamalıydım. Hala istifamı vermek için geç değildi?

Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Şirkette ikimiz dışında kimse kalmamıştı. Herkesin mesaisi bitmiş ben hala bu uyuz adamla uğraşıyordum!

"Mesain bitti." Dediğinde bön bön suratına bakmaya devam ettim. Alkış tutup sevinmemi mi bekliyordu? Bunun için mi çağırmıştı beni?

"Çıkabilir miyim?"

"Hayır. Senden son bir şey isteyeceğim." Diyerek arkasında kalan ayakkabı kutusunu eline alıp bana yaklaştı. "Otursana." Diyerek yanımda ki sandalyeyi işaret edince itiraz etmeden oturdum. Karşıma geçerek diz çöktü. Bir an kendimi evlenme teklifi alıcak kadınlar gibi hissedince bu durumu garipsedim. Ayakkabı kutusunu dikkatlice açtı ve içinden bir çift topuklu ayakkabı çıkardı. Bunu hiç beklemediğimden Arel'i izledim öylece. Ayakkabının zarifliğine mi yoksa tasarıman mı düşsem bilemedim. Bilek kısmından geçen kalın bir zinciri verdi. Parmak arasından geçen iki ince şerit ve uzun ince bir topuk...

  "İzin verirsen..." diyerek parmak uçları ayağımda ki spor ayakkabıya uzandı. "Tabii." Dediğimde spor ayakkabıyı dikkatlice çıkarttı ve aynı şekilde elinde tuttuğu topuklu ayakkabıyı ayağıma geçirdi. Zincirini bileğime göre ayarladı ve sonra diğer ayağıma da aynı şekilde ayakkabıyı giydirdi.

Kalbin İntiharıWhere stories live. Discover now