3.

80 53 7
                                    

  Kağıt parçaları denizin üstünde dört bir yana dağılırken, ben yine hiç bir şey yapamadan izledim. Arel yerine tekrar oturduğunda öfke ve hüzün karışmış olan sesimle sordum.

  "Neden? Neden herkes Mavi'yi elimden alıyor?"

  "Elinden mi alıyor?" Dedi duruşunu dikleştirdi. Sesinde ki tını güçlüydü. "Sevdiğin kişiyi içinde yaşatırsın. Bir fotoğraf parçasında değil. Sende bunu yapıcak güç yok Sude. Senin yerine ben yaptım. Canını yakmak için değil, alışmanı kolaylaştırmak için."

  Bunun nasıl kolaylaştıracağını anlamıyordum. Mantıklı bir açıklaması yoktu. "Arel! Özel eşyalarımı bu şekilde yok edemezsin! Bana bu şekilde mi yardım edeceksin? Öyleyse hiç gerek yok!" Sesimi gereğinden fazla yükselttiğim için oturan herkesin bakışlarının üstümde olduğun biliyordum. Arel sakinliğinden ödün vermedi.

  "Öyleyse bir zavallı gibi ağlamaya devam et. Git ve mezar taşına sarıl. Sonra isyan et deli durumuna düş. Kendine zarar ver. Sağlığın ölen bir adamdan daha değersiz olsun senin için. Sence Mavi bu halini görse ne düşünürdü?"

Sessizlik... Koca bir sessizlik hemde. Bir öğün atlasam bile bana çok kızardı. Azarlardı ama ben günlerdir düzenli bir şey yemiyordum. Masaya kapandım. Gözlerimi sıkıca yumdum.  

  "Hislerimi, duygularımı kontrol edemiyorum."

  "Sana kontrolü sağlamanı öğreteceğim."

  "Ya yapamazsan?"

  "Yaparım." Dedi emin dolu bir sesle.

Sustum. Sadece sakin kalıp her şeyi daha fazla mahvetmemek rezil olmamak istiyordum. Saçlarımda hissettiğim dokunuş bedenimin kasılmasına sebep oldu. Elinin tersiyle, sanki tutsa incinecekmiş gibi hafifti dokunuşu. Saçlarımı okşuyordu. Başımı eğdiğim masadan kaldırdım. Gözlerine baktım. Değişik bir ses geldi sonra.

"Acıktım." Dedi omuz silkerek.

Tavuklu pilav önüme konulmadan önce bende acıktığımı fark etmemiştim. Arel'i izledim. Ben onun yanında aman dökmeyeyim aman görgüsüz gibi olmayayım derken o aşırı doğaldı. Normal hayatında da bu kadar rahat mıydı acaba?

"Yaptığın şeyin... alışmama kolaylığı ne?"

"Bir şeye alışmak istiyorsan, ki bu acı çektiğin bir şeyse onunla ilgili tüm şeyleri hayatından çıkarmalısın."

Bir diğer merak ettiğim daha vardı.

"İsyan ettiğimi nerden biliyorsun?"

Duraksadı. Peçetenin tekini koparıp dudaklarına bastırdı bir kaç kez.

"Her gün o mezarlığa giden tek sen değilsin ve seni hep görüyordum." Yüzüme bakmadı.

  Tatmin olmamış gibi suratına bakmaya devam ettim. "Bu kadar mı?"

  Eli adem elmasına gitti ve hafifçe kaşıdı. Gözleri sonunda beni bulduğunda "Bu kadar." ve başka bir şey söylemeden karnını doyurmaya devam etti. Demek ki gerçekten iyi niyetli insanlar da vardı hayatta. Başkalarını düşünebilen, onların acısını paylaşıp onlara yardım etmek isteyen...

  Lokmamı ağzımda çiğnemeye devam ederken yabancı bir telefon sesi dikkatimi çekti. Arel masada duran telefonunu eline alıp boğazını temizledi.

  "Efendim." Diyerek açtı telefonu sustu ve karşı tarafı dinledi. "Tamam kahve ikram edin hemen geliyorum." Dedi ardından. Bir misafiri gelmişti sanırım. Elimde ki çatalı bırakıp kenara koydum. İkimizinde gitme vakti gelmişti anlaşılan. Çantamı alıp koluma asındığım sırada Arel'in konuşması da bitmişti.

Kalbin İntiharıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin