23.

41 32 1
                                    

  Birisinin gelip bunların bir şakadan ibaret olduğunu söylemesi bekledim. Ama kimse gelmedi. Elimde tuttuğum fotoğrafa kaç saattir bakıyordum bilmiyorum ama zangır zangır çalan telefonumu uzun süredir duymazdan geliyordum. Kalbim sıkışıyordu. Ona güvendiğim için. Canım yanıyordu, yalanlarına inandığım için. Kendimi öldürmek istedim, ona aşık olduğum için.

Minik Arel... Masum bir erkek çocuğu, kardeşinin omzuna elini atmış gülümseyerek kameraya poz veriyordu.

  "O fotoğrafta Arel 6 Mavi ise daha 4 yaşındaydı. Arel, Mavi'nin öz abisi."

  "Neden..." Pamir kaşlarını hafifçe çatarak bana baktı. "Neden daha önce bana söylemedi?"

  "Mavi'yle birlikteyken bile gerçekten Arel'den haberin yok muydu? Arel'in sevgilisi olduğunu öğrendiğimde seviyesiz birisi olduğunu düşünmüştüm."

  "Mavi sadece ablasından bahsetti."

  "Hmm Çisem'i diyorsun. O Arel'den iki yaş daha büyük."

  "Nasıl bir şeyin içindeyim ben böyle?" Fotoğrafı kenara bırakıp oturduğum yerde dizlerimi kendime çektim ve ellerimi saçlarıma geçirdim.

  "Sana bir teklifim var." Başımı eğdiğim yerden kaldırıp Pamir'e döndüm. Ortada ki kukla bendim ve herkes bir ipten tutmuş çekiştiriyordu. "Sana tüm gerçekleri en yalın haliyle anlatabilirim."

  Neden içimden bir ses Pamir'e güvenmemem gerektiğini söylüyordu? Dün ki adamla şu an karşımda oturan adam aynı kişi değildi sanki.

  "Ne istiyorsun?" Pamir oturduğu yerden kalktı ve yere çöküp bana doğru yaklaştı. Elini yanağıma doğru koyarak hafifçe okşadı.

  "Benimle sevişmeni istiyorum." Söylediği şeyle bir süre anlamsızca yüzüne baktım. Sonunda dayanamadığımda kahkaha attım.

  "Kendine eskort arıyorsan yanlış kişi."

  "Zevkimi tatmin etmek için istemiyorum gerizekalı. Benim istediğim başka."

  "Ne demek istiyorsun? Açık konuş." Saçlarını geriye attı ve yüzüne yerleştirdiği- uzaktan gören kişinin çok güzel bulabileceği- bir gülüşle yüzüme baktı.

  "Arel'in canını en çok yakacak şeyi..." anlık gözlerimin içine baktı ve sözlerine devam etti. "Aşık olduğu kadının başkasının olmasını."

  "Sen delirmişsin."

  "Bence öğreneceklerin için gayet iyi bir teklifti?"

  Oturduğum yerden hızlıca kalktım. "Sen... sen hayatımda gördüğüm en iğrenç insansın. Ruh hastası." Yerdeki çantamı da alıp evin kapısına yöneldiğimde koluma baskı yapan bir güç tarafından durduruldum.

  "Sonra demedi deme. Oyun yeni başlıyor." Ve kolumu serbest bıraktığında ona bakmadan evi terk ettim. Zaman kaybetmeden arabaya geçip hızlıca oradan uzaklaştım. Beynim sağlıklı düşünme yetkisini kaybetmişti. Güvenecek kimsem kalmamıştı. Gidecek bir yerim bile yoktu. Artık hayatımda kimseyi istemiyordum. Artık bu hayatı bile istemiyordum.

  Nerede olduğumu dahi bilmeden sürdüğüm arabanın hızı her saniye artıyordu. Her şeyimi kaybetmiştim, en büyüğü de sevdiğim adama olan güvenimdi. O boşluğun acısıydı beni en çok yaralayan, ellerimi tutan o ellerde kan içindeydi artık. O kadın kendini asmıştı.

Başımın sertçe direksiyon çarpmasıyla birlikte bilincim de tıpkı bu araba gibi parçalanmış ve beni terk etmişti.

Arel Deniz Yalçınkaya'dan;

Sırlardır insanın ölüm fermanını yazan, eğer iyi bir yalancıysan ömrünü istediğin kadar uzatabilirsin, tabii dikkatli olman en büyük unsurdur çünkü yalancının foyasını ortaya çıkartmak isteyen soytarılar sana ayak bağı olmaya kalkışacaklardır.

Ben bir yalancıydım. Yakın hissettiğim insanlara her gün git gide yabancılaşan ve yabancı insanlara yalanlarıyla yeni umutlar vaat eden bir yalancı hemde.

Ama tek bir doğrum ve gerçeğim vardı. Oda bir amaç uğruna izini sürdüğüm o kıza olan hislerimdi. Sude Aydoğan'a olan zaafımdı...

Onda bir şeyler vardı. Ne olduğunu tam olarak anlamadığım fakat içimde ki şüpheyi körükleyen hareketleri bedenimin biraz daha kasılmasına sebep oluyordu.

Galerimde ki yedek araçlarımdan birisini alıp yola çıktığım andan beri telefon sinyali bir kez yer değiştirmiş ve konuma baktığımda tekinsiz bir arazide sabit kaldığını görmüştüm. İçime dolan endişe ruhumu sıkıyordu. Üstümde ki gömlek nefes almamı daha da zorlaştırınca bi tarafından tutup sertçe asıldım. Düğmeler arabanın bilmediğim yerlerine dağılmış ve göğsüm gün yüzüne çıkmıştı.

Telefon sinyalinin olduğu konuma yaklaştığımda ilerden beyaz dumanların yükseldiğini gördüm.

"Siktir!" Bu benim arabamdı. İçinde bulunduğum arabayı durdurup hızla indim sürücü kapısına ulaştığımda beynimden vurulmuşa döndüm. O koltukta kanlar içinde yatan aşık olduğum kadındı.

-

Saatlerdir uyanmamıştı. Bir an olsun ayrılmamıştım baş ucundan. Asla bırakmamıştım o kadının ellerini, eğer o kadın ölürse bende ölürdüm çünkü.

"Arel..." Soluk, boğazından yırtılırcasına çıkan bir ses, durgun bir yüz ve feri sönmüş bir çift kahve göz.

"Buradayım güzelim, yanındayım."

"Arel-"

"Kendini zorlama Sude, iyi hissettiğin zaman konuşuruz tamam mı?" Uzanıp alnına bir buse bıraktım. "Çok korktum senin için..." bakışlarını asla gözlerimden ayırmıyor ilgiyle bakıyordu bana.

Telefon sesi tüm odayı doldurunca arayanın kim olduğuna bakmak için elime aldım. 'M.Z.' yazıyordu. Telefonu meşgule verip attığı mesajlara baktım.

"Odanın önündeyim."

"Seni bekliyorum."

Mesajları okuduktan sonra tekrar Sude'ye döndüm. "Sen dinlenmene bak güzelim, hemen geleceğim." Tuttuğum elini öptükten sonra hızla yerimden kalkarak odadan çıktım.

"Ne işin var burda?"

"Konuşmamız lazım."

"Burası yeri değil."

"Ne o? Yoksa hala kardeş olduğumuzu sevgiline söylemedin mi abi?" Yakasından tuttuğum gibi çekiştirerek personel odasına girdim. Kapıyı kapattıktan sonra tekrar ona döndüm.

"1. Ben senin abin değilim." Dedikten sonra Mavi'nin suratına sert bir kafa attım. Burnunu tutarak geriye çekildiğinde avucunun içi anında kırmızı rengine bürünmüştü.

"2. Canım aşırı sıkkın ve sakın öfkemi sınamaya kalkma!" Onu yakasından tuttuğum gibi havaya kaldırıp duvara yapıştırdım. "Senin pisliklerini temizlemekten bıktım artık."

"Öldür o zaman, neden öldürmüyorsun." Bana karşı hiç bir hamle de bulunmuyordu. Beni kışkırtmıyordu. Sude'ye olanlar yüzünden öfkemi doğru düzgün bile çıkaramıyordum. Ellerimi yakasından çektiğimde yere düştü. Kendini kaldırmak için uğraşmadı başını önüne eğmişti.

"Ben söyleyeyim nedenini..." başını hafifçe kaldırıp mavilerini gözlerimi sabitledi. "Çünkü sen istesen de istemesen de Arel Deniz, ben senin öz kardeşinim. Ve ne olursa olsun benden aldıklarını geri almadan ölmeyeceğim."

"O zaman seni öldürmek zorunda kalacağım küçük kardeşim." Belimde ki silahı çıkarıp hazır hale getirdiğimde gözümü bile kırpmadan Mavi'ye doğru doğrulttum. Bedeninin korkuyla kasılıp ellerinin terlemeye başladığını hissedebiliyordum. "Yapma." Dudaklarının arasından belli belirsiz çıkan o kelimeyi sadece ikimiz duyabilmiştik.

"Game Over." Silahın içinde patlayan kurşunun sesi tüm hastane duvarlarından yankılanmıştı.

Kalbin İntiharıWhere stories live. Discover now