24.

38 32 2
                                    

Uyumak, ilk kez bu kadar iyi gelmişti.

Ruhumun derinliklerinde ki benliğimin huzura kavuşması için elimden geleni yapardım. Sadece ben değil herkes bunu yapabilirdi. Kim yalanlar içine batmayı, kim tüm gerçekliğini sorguladığı ve kim öldüğünü sandığı adamın abisine aşık olmayı isterdi ki?

Peki her şeyin üstesinden geldiğim gibi bununda üstesinden gelebilecek miydim? O adama bir söz vermiştim. Daima yanında olacak ve onu asla bırakmayacağıma dair, peki gerektiği zaman insanın sözünden cayması günah mıydı? O zaten yalan hayatının içine beni sürükleyerek günahların en büyüğünü işlememiş miydi?

Asla hayatımdan çıkaramadığım bir söz vardı. 'Güven tek kullanımlıktır' ve buna zıt inandığım bir söz daha vardı. '2. Bir şans verilir, hakedenilene.' Peki Arel o şansı hak ediyor muydu?

Arel çıktıktan sonra yattığım yerden yavaşça doğrulmaya çalıştım. Başıma saplanan keskin ağrı yüzünden bayılacak gibiydim. Ellerime baktığımda sol elimin sarılı olduğunu gördüm. Acı duygusu ilk kez canımı acıtmıyordu.

Açık kalan kapının ardından bakarken sedyede hızla götürülen birisini gördüm. Gördüğüm kişi... O Maviydi...

"Mavi..." İsmi dudaklarımdan kısık bir fısıltı gibi dökülürken hızla yerimden kalkıp kapıya koştum ve odadan çıkıp arkasından bakakaldım. Gördüklerim bedenimde şok etkisi yaratırken korkuyla ellerimi ağzıma kapattım. Üstü başı kanlar içindeydi.

"Mavi!" Sesim boşlukta yankı yaparken arkasından koştum. Yetişemeyeceğim kadar uzağımdayken bileğim bir güç tarafından tutuldu. Başımı çevirip karanlığının içine sürüklendim. Başını olumsuz anlamdan iki tarafa salladığında artık kendini benden saklamadığını fark ettim.

Bileğimi sertçe ondan kurtardıktan sonra Mavi'yi götürdükleri tarafa doğru daha bir kaç adım atmıştım ki adımlarımı kesecek o kelimeler acımasızca dudaklarından döküldüler.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

Yönümü tamamen ona dönerek konuştum. "Sana kötü bir haberim var." Ve bu sefer o tek kaş hareketi beni etkilemedi, aksine içimde ki ona olan öfkeyi körükledi. "Her şeyi biliyorum ve bu sefer seni affedebileceğimi sanmıyorum." Yumruklarımın içinde ki tırnaklarım etimin içine batıp avuçlarımı kanatacak kadar sıkıyordum. Bunun üzerine Arel başını önüne eğip başka söz edilmediğinde Mavi'nin arkasından gittim.

-

Üzerime molozlar düşmüş ve ben o enkazın altında kalmıştım. O güvendiğim adam, yalanlarıyla süslediği hayatımı hiçe saymış yıkımların en büyüğünü yaşatmıştı.

  "Konuşmamız lazım." Parmakları parmaklarıma dolanmıştı. Sesi her zamankinden daha donuk ve hüzünlü çıkıyordu. Artık sözlerinde ne kadar samimiydi, onu bile bilmiyordum. Ameliyata alınan Mavi'nin ardından çaresizce bekliyorum. En sonunda sesin sahibine dönüp göz göze geldiğimizde gerçekten yüzünde ki o hüzün dolu ifadeyi daha net görebilmiştim.

  "Konuşalım." Dediğimde evet bu konuşmayı elbet yapacağımızı biliyordum.

  Arel tutuğu elimden beni de arkasından götürerek dışarı çıkardığında sessiz sakin bir alana geçmiştik.

  "Seni dinliyorum." Kollarımı bağdaş kurup şüpheli bakışlarla ona baktım.

  "Nereden öğrendin? Kim anlattı?"

  "Şu anda bu mu önemli sence?" Diye çıkıştığımda eli adem elmasına doğru gidip hafifçe kaşıdı.

  "Kimin anlattığına göre hikayenin gerçeklik payı değişir."

  "Pamir." Adı ağzımdan çıkar çıkmaz Arel'in dudaklarında bir sırıtış belirdi. Sırıtış git gide büyüyerek korkunç bir kahkahaya dönüştüğünde yanımızda ki araca tekme savurdu. İrkilerek geri çekildiğimde bakışları beni buldu tekrar. O gözlerde merhamet duygusunun kırıntıları dahi yoktu.

  "Sen dün akşam o yüzden tek gitmek istedin... ben... bendim aptal olan! Beni kandırdın!"

  "Arel ben-" konuşmama kalmadan bileğimden tuttuğu gibi sırtımı sertçe arabaya yasladı ve üstüme aynı bir karabasan gibi çöktüğünde kaçacak yerim kalmamıştı.

  "Pamir'le buluştun... Beni bırakıp ona gittin!"

  "Onun olduğunu bile bilmiyordum Arel. Bilinmeyen bir numaradan bana sürekli mesajlar atıyordu ve bende..." dudaklarımın onun dudakları tarafından kapatılmasıyla sözcükler geri ağzıma tıkılmış Arel Deniz yine tüm dengemi alt üst edecek o hareketi yapmıştı. Gözlerinde göremediğim şehvet artık dudaklarına bulaşmıştı. Sadece şehvet değil yoğun bir istekle öpüyordu beni. Ne kadar süre orada o şekilde kaldık bilmiyorum ama karşımda ki adam yalandan ibaret olsa da yalanlanamayacak kadar güzel bir gerçek vardı. Oda her ne olursa olsun aramızda ki bu çekimdi.

  "Beni bırakmayacağını söyle..." Bunlardı tekrar canımı yakan. Söyleyemedim. Söylemek istedim ama yapamadım. Yüzünü yavaşça boynuma doğru gömdüğünde vücudum titredi. Omzumda hissettiğim soğukluk onun gözyaşlarıydı. "Dizlerinde ağlayıp annemi anlattığım gece..." elimi tutup yavaşça ensesine yerleştirdi. "Ben uyurken saçlarımı okşamıştın, ilk defa bir kadın tarafından annem kadar çok sevildiğim gece..." boynumda hissettiğim sıcaklık artıp Arel'in belli bir noktaya koyduğu buseyi hissettim. "Seni ilk kez öptüğüm gece..." başını yavaşça kaldırıp tekrar siyahlarıyla kahvelerime daldı. Elimi bu sefer açık olan gömleğinin içine çıplak göğsünün üstüne koyduğunda gözümden bir yaşın benden izinsiz aktığını gördüm. "Ve benim olduğun dün gece... Yalancı bir adam da olsam benimde unutamayacağım gerçekler var."  Bakışları yere düştüğü an ıslak kirpiklerinin arasından yaşların düşmesine izin verdi oda. "Sen beni unutabilecek misin Sude?"

Seni asla unutamayacağımı biliyorum Arel Deniz, çünkü her bir ayrıntın, zihnime kazınmış vaziyetteyken seni unutmam imkansız gibi görünüyor. Fakat artık sana daha fazla bağlı kalamam, üzgünüm ama gerçekleri çiğneyip hayatıma olduğu gibi devam edemem.

"Ben senin aşkına inanmıyorsam... o zaman ne olacak?" Dediğimde kaşları anında çatıldı.

"Biliyorum, evet haklısın. Sana yalan söyledim, biliyorum şu an senin için iğrenç bir insanım ama hepsinin mantıklı bir açıklaması var." Derin bir nefes verdikten sonra ellerimi tuttu. Parmak boğumlarımı hafifçe okşarken adem elması hareketlendi. "Sana ne kadar yalan söylemiş olsam da, hissettiklerimin hepsi gerçekti."

"Kanıtla." Donuk bakışlarla yüzüne baktığım adam şaşkınlıkla ne yapacağını bilemedi.

"Nasıl?"

"Bana kendini kanıtla ve gerçek Arel'in kim olduğunu göster."

Derin bir nefesi ciğerlerine bahşettikten kısa bir an sonra bakışları keskinleşti. Karşımda ki adamın gücü küçümsenemeyecek kadar fazlaydı. Arel öfkesiyle ayakta kalabiliyordu ve gücünü öfkesinden alan insanın karşısında ya diz çökülmeliydi ya da itaat edilmeliydi. Ben ise bunlara tamamen aykırı davranmış ve bu insanı karşıma almıştım.

"Tamam, sana her şeyi kanıtlayacağım."

Son sözü bu olmuştu. Çünkü daha fazla yanında kalmak istemediğim için ellerimi kendime çekmiş ve arkamı dönüp hastaneye doğru yürümüştüm.

Artık o enkazın altında yalnız değildim. Artık o enkazın altında Arel Deniz Yalçınkaya'da vardı. Ortada bir oyun varsa kuralları bozma zamanı gelmişti.

Kalbin İntiharıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin