the end

586 68 239
                                    

Gün ışıkları odadan içeri vururken, o kapının önüne çökmüş ne zamandır çığlık atıyor emin değildi. Kapıyı yumruklayıp boğazı yırtılırcasına bağırıyor, bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Pembe dağınık saçları ıslak yüzüne yapışmış, yeşil gözleri kan çanağı olmuştu.

Sasuke'nin onu odaya kilitlediğine inanamıyordu. Ne zaman bu raddeye geldiklerini anlamamıştı bile, belki de çok salak davranmıştı. Uyandıktan saniyeler sonra dün gece yaşananlar aklına düşmüştü ve resmen kusmak istemişti, fakat midesi boş olduğu için yapmamıştı da.

Başına ölümcül bir darbe alıp kan içinde kaldığını hatırlıyordu. Arabadan atladığında yere çok sert çarpmıştı. Sadece başı yaralanmamıştı, bacağı da kırılmıştı. Vücudunda yer yer çizik ve çürükler oluşmuştu.

Sasuke, ölmemesi için salyasıyla başındaki yarayı tamamen iyileştirmişti ama bedenindeki diğer yaralara dokunmamıştı. Bu onun ceza yöntemi olmalıydı, odaya kilitlemenin yanında. Kırık bacağına bir çubuk yerleştirip sıkıca sararak sabitlemişti, ama Sakura'nın çırpınışları sonucu düşmüştü tabii.

Birde boynunda ve bazı bölgelerinde ısırık izleri bırakmıştı. Bunu yaptığını hatırlamıyordu Sakura, bilinci kapalıyken olmalıydı. Bilerek o izleri de kapatmayıp görmesi için en açık yerlerine bırakmıştı. Bu kapının ardında delicesine kapıyı yumruklarken aklından binlercesi geçiyordu genç kadının.

Yerden kalkamadığı için sürünmek zorundaydı, bunu yaparken de kırık bacağı ölesiye acıyordu. Fakat bu kapının ardında kalmasına müsaade etmek, gece çöktüğünde o adamla tekrar yüz yüze gelmek istemiyordu. Artık aşık olduğu adamdan çok daha başka birisiydi karşındaki, kana susamış canavardı. Belki de başından beri öyleydi ama fark edememişti ve o canavara aşık olmuştu.

Sinirden delirmişçesine etrafına bakındı. Bu lanet köyün ortasında kimse yardımına gelmeyecekti, artık yardım istemeyecekti de. Ona yardım eden herkesin sonu deli kocası tarafından belirlenmişti.

Sürünerek ilerleyip yatağın yanındaki küçük tahta masaya yanaştı. Yatağın kenarlarından destek alıp doğrulurken acıyla bağırsa da umursamadı. Masayı tuttu ve var gücüyle yere vurdu, bir daha ve bir daha. Masanın ayaklarından biri gevşeyene kadar devam etti. Kıymıkla dolan elleriyle sıkıca kavrayıp, tahta parçasını gövdesinden ayırmak için tüm gücünü verdi.

Nihayet çivi sökülüp tahta parçası çıkmıştı. Canı da çıkmıştı ama buna değecekti. Kapıya gidip, terden yapışan saçlarını çekerek elindeki parçayı kapı arasına sıkıştırdı. Sızlayan kırığın acısı gittikçe daha da dayanılmaz bir hal alıyordu. Tahtayla kapıya baskı yaptı. Tüm bedeninin ağırlığını bindirdi adeta. Kapı gıcırdıyor fakat açılmıyordu.

"Lütfen tanrım, bana yardım et..." Durmadan denemeye devam etti. Gittikçe daha da gevşiyordu kapı. O kadar çok uğraştı ki bu sırada akşam üzeri olmuştu.

Tak sesinin ardından kapı açıldığında iki seksen yere uzandı. Göğsü yorgunlukla kalkıp inerken ter burnundan damlıyordu. Çok kısa bir soluklanmanın ardından, ağırlığı tek dizine vererek kolları üzerinde ilerledi.

Kendini önemsiz bir patates çuvalı gibi hissediyordu. Yerde sürüne sürüne ilerlerken, sevdiği adamın önceden verdiği sözler bir bir aklına doluyordu. Hiç mutsuz olmayacağı, pişman olmayacağı, onu çok seveceği... bu yalanların hepsi, onun güzel dudakları arasından çıkarken ilahi gibiydi.

Şöminenin içine atmak için biriktirdikleri odunlardan en sağlamını seçtikten sonra, en keskin bıçağını aldı. Sırtını duvara yaslayıp, gözü dönmüşçesine bilemeye başladı. Odunun ucunu öyle bir bileyordu ki bir dakika içinde bile sivrilmişti. Oturduğu yerde parmaklarını kese kese ucunu sipsivri hale getirdi. Elindeki bıçak kadar keskin bir kazığı vardı artık.

Bloodthirsty | SasusakuWhere stories live. Discover now