Bölüm 5 : Hayallerdeki Gibi

56 8 11
                                    

Akşam eve geldiğimde annem beni kapıda karşıladı. Bu sefer zoraki değil, samimi gülümsüyordu.

Tabi... B şubesine girmiştim çünkü. Çok çabuk öğrenmişti. Okul zaten her şeyi her an ailelerimize iletiyordu. Fatih Akman işte.

Ayakkabılarımı çıkarır çıkarmaz bana sımsıkı sarıldı. Daha içeri bile girmemiştim. Annem beni böyle karşılamayalı çok uzun zaman olmuştu.

"Seninle gurur duyuyorum." diye fısıldadı. "Tüm çabam senin için. Sen benim tek kızımsın. Tek çocuğumsun."

Annem o kadar sıkmıştı ki beni, kalp atışlarını hissettim. Gözlerimin nemlendiğini farkedince gözlerimi sımsıkı kapattım.. Keşke bu an sonsuza kadar sürseydi. Ben hep B olsaydım, annem de hep bana böyle sarılsaydı. Keşke annem hep beni böyle sevdiğini gösterseydi.

Sarılmayı bırakıp içeri girdim. Annem hala çok mutluydu.

"Hoşgeldin kızım."

"Hoşbuldum anne. Ellerimi yıkayıp geliyorum." Çantamı koridorun kenarına bırakıp banyoya elimi yıkamaya gittim. Ellerimi yıkarken başımı kaldırıp aynaya baktım.

Sanki... sanki artık biraz daha güzel hissediyordum. Eğer Deniz bana karşı bir şeyler hissediyorsa... Belki de sandığım kadar kötü görünmüyorumdur, ha?

O farklıydı, bense dümdüzdüm. Siyah saçlar, koyu kahverengi gözler, sıradan yüz. Bu tipte bir kız her yerde vardı. Ama o... Yeşil gözleri, kahverengi saçları ve ten rengi... O farklıydı. Nadirdi.

Aynada saçlarımı incelerken gerçekten de Mina'nın dediği gibi saçlarımın çok yıprandığını ve kuruduğunu farkettim. Yukarıdan ışık vurunca saçlarımın ne kadar kırıldığı belli oluyordu. Her gün saç düzleştirdiğim için oluyordu ama saçımı kontol altına almamın başka bir yolu yoktu. Sürekli kabarıyordu aptal saçlarım. Keşke ben de diğer kızlar gibi çabalamadan güzel görünebilseydim.

"Arya! Haydi canım sofra hazır!"

Annem yemeği bile heyecandan ben gelmeden hazırlamış olmalıydı. Nedense o sınavda yaşadığım hissi tekrar hissettim.

Annemin mutluluğu uzun sürmeyecek.

Boğazıma bir yumru oturmuştu. Sanki denizin dibine batmıştım da bir şey ayaklarımdan tutuyor gibiydi. Kurtuluş yok gibi hissediyordum.

"Geliyorum anne!" dedim boğazıma oturan şeye karşı koymaya çalışarak.

Zavallı annem.

_

Ertesi gün B şubesi programına göre ilk ders bedendi ve ben dün Mina'ya bahsettiğim lavantalar ile notu yanımda getirmiştim. Spor salonunda Ali Hocanın rahatlığı sayesinde bir kenara geçmiş, Mina ile kutuyu inceliyorduk.

Mina mor kutuyu elinde çevirdi, altına bile baktı. Sonra içini açıp çiçekleri de aynı şekilde inceledi. Bense pür dikkat ona odaklanmış vereceği fikri bekliyordum.

"Çok güzel... Çok güzel kokuyor bunlar."

Gülümsedim. Evet. Gerçekten de çok güzel kokuyordu. Onları en güzel yapan şey ise Deniz'in bırakmış olma ihtimaliydi.

"Sadakat." dedi.

"Ha?"

"Anlamı diyorum. Bağlılık ve sadakat. Lavanta bu manaya gelir."

Hiç lavantanın anlamını araştırmamıştım... Ama sadakat neydi ki? Daha kim olduğunu bilmediğim biri bana nasıl sadık olabilirdi?

"Şey..." dedim. "Anlamıyorum. Ne amaçla koymuş bunu?"

Lavantalarحيث تعيش القصص. اكتشف الآن