8. Bölüm

63.4K 3.5K 366
                                    

Hava iyice kararmıştı. Kamptaki hareketlilik azalmıştı. Beni arayan grup orman yoluna doğru gitmiş, az önce de eli boş dönmüşlerdi. Benim de bu ağaç dalları arasında oturmaktan belim ağrımıştı. Biraz daha ortalığı koloçan ettim ve artık harekete geçme vakti geldiğini anlayıp, yavaşça aşağıya indim.

Nöbet tutan şerefsizlerden birinin, arkadan kafasına vurup ağzını kapattım ve hızla boynunu kırdım. Adamı bir taşın arkasına sürükledim ve kafasındaki şapkayı kendi kafama taktım. Sercan'ın karısını olarak beni her yerde arıyorlardı. Göz rengine çare bulmuştukta bu sapsarı saçlarla dikkat çekmemem gerekiyordu.

Bu arada bir sapka için şerefsiz öldürmedim de demezdim artık.

Kampta yavaşça yürümeye başladım. Sercan'ı tuttukları yere gelince, kapıda 2 adamın beklediğini fark ettim. Beni görünce ellerindeki keleşi bana doğrultup "Kimsin sen, ne işin vardır burada?" Diye sordu biri.

Birazdan kendimden iğreneceğimi bile bile konuşmaya başladım. Etrafta kimse yoktu. Hemen Sercan'ı buradan almam gerekiyordu.

"Beni size yolladılar. Çok yorulmuşsunuz öyle dediler." Diye cilveli şekilde konuşmaya çalıştım. Adamlar kadın olduğumu anlayınca silahları indirip, pis pis sırıtmaya başladılar.

"Sen burada bekle önce ben." Diyen piçe keyifle baktım. Demek ölüme önce gitmek istiyordu.

Kolumdan tutarak beni kenara doğru çekiştirdi. Öndeki adamın görüş açısından çıktığımız an, hızla adamın boynunu kırıp kenara çektim. Adamın yüzündeki puşi ve şapkayı çıkarıp belime sakladım. Öndeki adama doğru ilerledim ve arkasından sessizce gelerek, elimdeki bıçakla gırtlağını kestim. Onu da kollarından sürükleyerek kenara çektim ve hızlıca Sercan'ın kaldığı yere girdim. Mağara gibi bir yerdi burası. Sercan baygındı. Ellerini ve ayaklarını plastik kelepçe ve iplerle bağlamışlardı. Yüzünü de iyi dağıtmış hatta başka işkenceler de yapmışlardı.

Ellerini ve ayaklarındaki düğümleri bıçakla kestim.

"Sercan kendine gel çabuk gitmemiz lazım" diyerek onu ayıltmaya çalıştım. Sercan yavaşça kendine geldi ve karşısında beni görünce şaşırdı.

"Rojda senin ne işin var burada? Seni burada görürlerse yaşatmazlar. Nasıl girdin buraya?"

"Saklandım gizlice girdim. Sana borcum vardı, bu şekilde bırakamazdım. Haydi onlar gelmeden çıkalım buradan." Dedim ve öldürdüğüm itten aldığım şapka ve puşiyi Sercan'a uzattım. Zorlanarak ayağa kalktı ve verdiklerimi taktı. Kolunu omzuma attım ve ona destek olarak yürümeye başladık. İlk defa esir aldığım bir teröristle bu şekilde kamptan ayrılıyordum. Kamp alanına çıkınca, Sercan kolunu omzumdan çekti ve yürüyüşünü biraz daha düzeltmeye çalıştı. Baya zorlandığı belliydi. İyi işkence etmişlerdi. Halbuki bilse şu an ayaklarıyla karargaha geliyordu.

Sorun yaşamadan kamptan çıkmıştık. Sercan'ı almaya gelmeden önce albaya haber vermiştim. Bana şafağa yakın bir helikopter göndereceğini soyleyip koordinat vermişti. Sercan'ı helikopterin geleceği koordinatlara doğru yönlendirdim.

Yürürken aklıma gelenle tebessüm ettim. Çünkü birkaç saat önce gece yarısı olmuş ve 16 Haziran tarihine girmiştik. Yani benim doğum günümdü. Doğum günümde inşallah evde olacaktım.

Kamptan yeteri kadar uzaklaştığımızda, Sercan'a belli etmeden uzaktan kumandanın tuşuna bastım. Kamp büyük bir gürültüyle patladı. Sercan büyük bir şaşkınlıkla patlama alanına baktı. Benim biraz daha oyun oynamam gerekiyordu. Korkmuş gibi yapıp Sercan'a yaklaştım ve ağlamaya başladım.

"Sercan ne oldu? Bunu kim yaptı? Tam zamanında çıkmışız" diye konuşmaya başladım. Sercan bana cevap vermedi. O da ne olduğunu anlayamamıştı. Allah'tan zifiri karanlıktı ve yaralıydı da gözlerimin kahverengi olduğunu fark etmemişti.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin