30. Bölüm, 2. Kısım

48.3K 3.3K 1.1K
                                    

"Alo Kuzey uyuyor muydun?" Dedim

"Hayır güzelim mesajıma cevap vermeyince uyuyamadım. İyi misin? Bir sorun mu var?" Diye sordu Kuzey.

"Kuzey acil bir görev çıktı. Hakkını helal et" dedim kısık bir ses tonuyla.

"Sen bugün eve hiç gitmedin değil mi? Görev bekliyordun ve söylemedin" diyen Kuzey'e cevap vermeden dinlemeye devam ettim.

"Helal olsun sevgilim, kendine çok dikkat et. Ben şimdi karagaha geliyorum hemen. Ne zaman yola çıkacaksınız? Tüm timin geldi mi?" Diye hızlı hızlı sorularını sıraladı Kuzey.

"Kuzey tek çıkıyorum. Büyük bir şey değil. İnşallah uzun sürmeyecek. Hemen çıkıyorum. Merak etme beni, sen de kendine çok dikkat et"

"Allah'ıma emanetsin" dedi, bir süre durdu ve o cümleyi söyledi.

"Gökçen seni seviyorum"

Kuzey böyle yapmamalıydı. Şu an sert olmam gerekiyordu. Bu görev çok önemliydi. Kuzey'le güzel bir geleceğim olması için, bana kafayı takan o Gri'yi yakalamam gerekiyordu.

"Kuzey" dedim ve sustum. İkimizde konuşmadan nefes seslerimizi dinliyorduk. Etrafımı kontrol ettim ve fısıldayarak ekledim.

"Sen de Allah'a emanetsin. Hoşçakal" dedim ve telefonu kapattım. Annemi de öncesinde aramıştım. Başka kimseye haber vermeden telefonumu komple kapattım ve dolabıma koydum. Hızla mühimmat odasına ilerledim.

Mühimmat odasına geldiğimde, Tuba'nın timinin hazırlandığını gördüm. Kamuflajlarını giyinmişler, yüzlerini boyamışlar, silahlarını alıyorlardı. Ben içeriye girince, hepsi 'hazır ol'da beklemeye başladı. "Rahat" dedim ve yüzümle saçlarıma boya sürmeye başladım. Gözlerime yine kahverengi lensimi takmıştım. Yüzümü de atkı ile saracaktım.

"Komutanım görev hakkında bilgilendirilmedik. Ne zaman bilgi vereceksiniz?" Diye sordu Onur.

"Helikopterde açıklayacağım. Yolumuz uzun, vaktimiz dar. Şimdi, dosyalarınıza baktım fakat sizi tanımıyorum. Neler yapabileceğinizi bilmiyorum. Ancak komutanınız Tuba'yı çok iyi tanırım. Siz de onun timine dahil olduğunuza göre, çok yetenekli olmalısınız. Emirlerimden dışarıya çıkmazsanız, bu sizin için çok iyi olur. Zira komutanınıza, sizi sağ salim teslim etmek benim boynumun borcu" Dedim. Alparslan kaşlarını çatmış yüzümü dikkatle inceliyordu.

"Komutanım haddimi aşmazsam bir soru soracağım?" Dedi Alparslan.

"Sor ama cevap alabilecek misin ona karar vereceğiz" dedim sertçe.

"Anladığım kadarıyla sizin bir timiniz var. Neden albay acil bir görev emriyle bizi bu göreve gönderiyor?" Dedi Alparslan. Ona cevap vermeden dik dik bakmaya başladım.

"Başka soru?" Diye sordum.

Kimse başka bir şey sormamıştı.

Alparslan'a tekrar döndüm ve merak ettiğim soruyu bu seferde ben sordum.

"Yüzbaşı Poyraz Türk'ü tanıyor musun?"

Alparslan bu soruma şaşırmıştı. Tek kaşını kaldırıp bakmaya başladı.

"Evet komutanım" dedi kısa ve öz.

"Neyin oluyor?" Diye merak ettiğim asıl soruyu sordum.

"Amca oğlu komutanım. Ama görüşmüyoruz, aile meseleleri" dedi. Ne yani Alparslan şimdi benim amcamın oğlu muydu? Kuzenim? Aslında kısa bir an düşündüğümde, Abdullah beyin aile tarafından kimseyle tanışmamıştım. Hatta bir kardeşi olduğunu bile bilmiyordum. Demek görüşmüyordu.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin