57. Bölüm

26.1K 1.8K 433
                                    

Toplantı odasındaki askerlerin, şimdiye çoktan dışarı çıkmaları gerekiyordu. Albay ve tümgeneralin yanımdan ayrılmasıyla, toplantı odasının kapısını tekrar açtım. İçeride resmen cümbüş vardı. Her askerin bakışı Kuzgun'daydı. Kuzgun ise, onların bazı sorularını kısaca cevaplıyor ve kaçamak bakışlarla sürekli abime bakıyordu. Abim hâlâ tepki vermemişti sanırım çünkü odadan çıkarken bıraktığım gibi sandalyede şaşkınca oturuyordu. Kuzey, Tuba'nın yanında bazı askerlerin soru sormasını geçiştiriyordu.

Burcu üsteğmen ayağa kalkarak toplantı odasından çıkmıştı. Tuba'nın timi aşırı derecede coşkulu ve heyecanlı duruyordu. Alparslan abimi bile gülerken hiç görmemiştim. Şu an gülüyordu. Komutanımın ünlü ve gizemli istihbaratçı Kuzgun olduğunu öğrensem, ben de heyecandan yerimde duramazdım. Askeri okullarda dahi birçok askerin, Kuzgun gibi bir askerle operasyona çıkmak hep hayali olmuştu.

Tek şaşırmayan benim dışımda Kuzey'di. Bence Kuzey çoktan Tuba'yı çözmüştü. Gözlem yeteneği üst düzeyde olan Kuzey, askeri olarak çok iyi bir liderdi. Benimle yalnızken cilveler yapan adam, aakeri hayatında korkabileceğim düzeydeydi. Onu çok seviyordum. Tek isteğim, evlilik sebebiyle karargahlarımızın ayrılmamasıydı. Poyraz ve Alparslan abimle nüfus olarak bir bağımız olmadığı için ayrı karargahlara gönderilmemiştik. Çünkü akraba olan veya iki kardeş olan kişiler, aynı karargahta görev yapamazdı. Yani biz bu karargahta 3 kardeştik ama kayıtlarda soy bağımız yoktu. Yaşam, gerçekten çok garipti.

Abimin ayağa kalkmasıyla, Tuba'nın bir askere anlattığı olay yarım kalarak sustu. Hepimiz bakışlarımızı abime çevirdik. Masanın ucundan dolaşarak yanımıza geldi. Tuba'nın sandalyesinin yanında durduğunda Tuba'da ayağa kalktı.

"Geçmiş olsun komutanım. Kimliğinizin ifşa olması yazık oldu ama sizin gibi bir Türk subayıyla görev yaptığımızı öğrenmek, bizim için gurur kaynağı" dedi abim gözleri parlayarak.

"Sağ ol asker" diyen Tuba, abime bir tuhaf bakıyordu. Sırıtmamı görmesin diye başımı diğer tarafa çevirdim. Diğer tarafa döndüğümde, Kuzey'le göz göze geldik. Bunun da bakışı bakış değildi. 'En iyisi ben buradan gideyim' diye düşünüp ayağa kalktım ve toplantı odasından çıktım. Cebime koyduğum isimliği Kuzey'e göstermeyi unutmuştum. Soy ismimde Toprak'ı  kullanmak istemememin sebebi, beni büyüten o şerefsiz adamın soy adını artık taşımak istemediğimdendi. Gökçen Toprak olarak kendimi, duyduğum bir kartal hikayesindeki o kartala benzetiyordum.

Kartallar, ortalama 100 sene yaşar.
70 yaşına gelen kartalların; gagaları kalınlaşır, pençeleri çok sivrilir ve tutma kabiliyetleri azalır, kürkleri de kalınlaşıp ağırlaşır.
Bu kartal, geri kalan 30 yılını bu sefil halde geçirmek istemiyorsa, bir dağın başına gider. Orada bulduğu bir kayaya gagasını çarpa çarpa düşürür. Alttan gençliğindeki gibi ince gaga çıkar, o gagayla pençelerini düzeltir. Yeni Pençe ve gagasıyla ise kürķünü temizler.

Yani ACI çekerek kendini yeniler ve geri kalan 30 yılında, diğer kuşların maskarası olup onlarla aşağıdan uçmak zorunda kalmaz. Ölene kadar yüksekten uçmaya devam eder...

Bir insanda böyledir. Acılar bizi yoğurur, gençleştirir, tecrübe kazandırır. Hayatında acı çekmemiş bir insan, güzel günlerin de kıymetini anlayamaz. Ben çok acılar çekmiştim. Gökçen Toprak olarak tüm acılarımı yaşamış, Gökçen Atasoy olarak ise yeniden hayatıma başlayacaktım. Güzel günler yaşamak artık benim hakkımdı. Bunun için çok bedel ödemiştim.

Odama girmeden, kapının üzerinde yazan ismimi çıkarttım ve yeni isimliği odamın kapısına astım. Üniformamda ve künyemde de değişiklik yapılması gerekiyordu. Künyemi çip yüzünden değiştiremezdim bu yüzden kendi künyemde bir oynama yaptıracaktım.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin