54. Bölüm

33.6K 2.2K 242
                                    

İnsanlar çok kötüydü...

Çok çok kötüydü.

Oysa ben öyle hayaller kurmuştum ki Gülân'la!

Sare'nin yaptıkları çok zoruma gitmemişti açıkçası. Onunla anne kız gibi vakit geçirmemiştik. En azından bana karşı gösterdiği tavrıyla hep dürüsttü. Beni baştan sevmemiş, istememişti.

Ancak Gülân!

Onu ilk gördüğüm günden beri olanları zihnimde canlandırdım. Bana hep sıcak, sevgi dolu, meraklı, ilgiliydi bakışları. O bakışlarda asla bir kötü niyet sezmemiştim ama şimdi anlıyorum her şeyi. Ben konuşurken; yüzümü sürekli incelemesi, mimiklerime bakması, dudaklarıma sürekli bakması hepsi beni ezberlemek için olan şeylermiş. Benim yerime geçtiğinde bir süreliğine de olsa (hayatımı mahvedene kadar) ben gibi insanları kandırabilmek için öğrendiği dersmiş sadece.

Bu olanları önceden mi planlanmıştı? İstanbul'a gelmek istemesinin sebebi zaten bu muydu yani? Yoksa bir anda mı gelişti tüm bunlar? Neden böyle yapmak istedi?

Şu an nerede miyim?

Sorgu odasının önündeyim.

Albay Hüseyin kapıyı açıp içeriye girince, Kuzey'de önden geçmem için bekliyordu.

Derin bir nefes alarak sorgu odasına adımımı attım. Az evvel Gülân'ı, kaldığı küçük odasından buraya getirmişlerdi. Alparslan ve Poyraz abim de içerideydi. Camın ardına bakmadan evvel, Alparslan'a baktım. Gözlerinin altı mosmor olmuş, yıkık bir haldeydi. Kim olmazdı ki? Belki de bu olayda en kötü etkilenen oydu. Yıllarca kardeşi gibi büyüdüğü, koruyup kolladığı kızın ihanetini yaşıyordu.

İhanet öyle ağır bir şeydi ki, ben en yakınımdan gelen ihaneti acı şekilde yaşamıştım. Hâlâ içime attığım, kimseye anlatamadığım acı duyuyordum. Geçmiyordu ihanetin acısı. Hayatına yine devam ediyordun ama o acı hep orada kalıyordu. Gülân bizden önce, Alparslan'ı kandırmıştı, Şükran hanımı kandırmıştı. Onu ailesi yerine koyan insanları çok büyük kandırmıştı. Konuşabildiği halde, konuşamıyormuş gibi davranarak onları üzmüş, kandırmış, aptal yerine koymuştu. Peki ama neden? Beni hiç tanımıyordu ki? Neydi bu nefret, kin, öfke?

Alparslan bana bakmaktan kaçınıyordu, fark ediyordum. Kendini sorumlu tutuyordu. Halbuki onunla ne alakası vardı? O en büyük mağdurdu.

Düz bir ifadeyle camın ardında oturan Gülân'a çevirdim bakışlarımı.

İnanamıyordum. Bu yaptıklarına inanamıyordum.

Gülân, perişan bir halde durmuyordu bir de. Gayet başı dik, bakışları sertti. O gördüğüm, tanıdığım ürkek kız yoktu karşımda. O bizi göremiyordu ama başı dikti. Yaptığı her şeyin arkasında olduğu belliydi.

Poyraz abim yanıma gelip kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. O esnada Alparslan'ın kısa bir an bakışları bize kaydı. Tekrar önüne dönüp yere bakmaya devam etti. Sanki burada olmak istemiyormuş gibi duruyordu. Yüzleşmek istemiyordu çok belliydi.

"Yüzbaşım, biz Gülân Türk'ün sorgusunu yaptık. Sevk etmememin sebebi senin de yüzleşmek istediğini bildiğim içindi. Gülân, tüm suçları kabul etti. Evrakta sahtecilik, zorla alıkoyma ve öldürmeye teşebbüs, suçlarından bazıları. Bugün görevli arkadaşlar gelip sevk yapacaklar" dedi albay.

"Teşekkür ederim komutanım" dedim Gülân'a bakmaya devam ederek.

"Gökçen, istersen içeriye girme daha çok üzüleceksin" Kuzey'in sesiyle, bakışlarımı Gülân'dan Alparslan'a çevirdim. Onun da girmesini istiyordum. Bu onun da hakkıydı ama kendi bilirdi. Alparslan bu yüzleşmeyi yapmak istemiyor gibi duruyordu.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin