☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆

1.7K 164 231
                                    

Aşk doğanın dokuduğu, düş gücünün işlediği bir kanaviçedir.
-Voltaire

𓍊𓋼𓍊

İnsanlar, iş hayatında çok büyük zorluklarla karşılaşınca “en büyük tecrübeyi edindim, daha fazla ne öğrenebilirim ki?” diye düşünüp anlamsız bir özgüvenle göğüs kabartıyorlar. Ama her zaman bir sonraki adımda daha büyük bir zorluğun onları beklediklerini bilmeleri gerekir.

Çünkü hayat sınavlarla doludur, öldükten sonra bile Tanrı huzurunda bir sınava gireriz. İnsanoğlu her zaman düşünür, çalışır. Dinlenmek için çok az vakit vardır. Otuzlu yaşlarda aynaya bakınca ne ara bu kadar büyüdüklerini sorgularlar, fark etmemişlerdir. Zaman geçip gitmiştir.

İyi bir lise kazanmak için daha bacak kadarken çalışırız. Sonra iyi bir üniversite için gençliğimizi heba edip çalışırız. Azıcık bile dinlenme fırsatı bulamadan vizeler, finaller gelir. Onlar için de çalışmak zorundayız yoksa mezun olup iş bulmak zor olur. Mezun oluruz, iş ararız. Buluruz ama kabul edilmek için çalışırız bu sefer. Kabul ediliriz, sonra iyi bir işçi olmak ve birikim yapmak için çalışırız. Büyürüz, yaşlanırız, emekli oluruz. İşte o zaman çalışma kotamızı doldurmuş oluruz.

Ama ne var biliyor musunuz?

Doksan yaşındaki bir adam, geriye dönüp baktığında şunları görüyor: oyun oynamayı öğrenemeyen bir çocuk, yaşamın tadını çıkaramayan bir genç, çalışmaktan kamburu çıkan bir yetişkin... O adam pişmanlık duyuyor; Neden biraz olsun kendine vakit ayırmadın? Onca emek bunun için miydi?

Her zaman bir adım sonramızı sağlam basmak için sıkı çalışıyoruz. Yirmi dört yaşındayım ve geriye dönüp baktığımda en güzel yıllarım diyebileceğim bir zamanım olmadığı için üzülüyorum. Çünkü ben de çok çalıştım, hep çalıştım. Ve hala da öyle yapıyorum, bunun sonu nereye varacak merak ediyorum. Az önce dediğim gibi o doksan yaşındaki adamdan farklı olmak istiyorum. Ama bugün ilk iş günüm, iş hayatına hızlı bir giriş yaparken her şeyi sindirmek istiyorum.

Bu pek de kolay olmayacak. Güney Kore'nin en iyi teknoloji şirketinde bilgisayar mühendisliği alanında staja başladım bugün. Ve stajımı bitirdiğimde burada işe başlayacağım. Şimdiden öyle görünüyor ki çok zor olacak.

Ceo Jeon'un asistanı olduğunu söyleyen kız beni onun odasına götürürken her yere dikkatle bakıyordum. Arı gibi çalışan insanları görmek yutkunmama sebep olmuştu.

Burası geleceğin bitkin yetişkinlerini besliyordu.

"Bayan Jeon içeride, buyurun."

Kapının önünde durduğumuzda şaşkınlıkla asistan kıza baktım, "Bayan mı? Bir dakika, patron kadın mı?"

"Burada işe gireceksin ama bilmiyor musun?"

"B-ben Bay Jeon Hangwoo diye duydum ama..."

"Evet, Bayan Jeon'un babası. Artık çalışmıyor, bir buçuk senedir Bayan Jeon Anna yönetiyor burayı. Ah bir de ortağı Jeon Jungkook, kuzeni."

Derin bir of çektim. Felix beni buraya yönlendirdiğinde Jeon Hangwoo ve Jeon Jungkook isimlerini vermişti, hatta Jeon Jungkook ile bizzat iletişime geçip evraklarımı ona teslim etmiştim. Asıl patronun Jeon Anna olduğundan haberim yoktu.

Neyse Seungmin, ilk dakikadan fiyasko olmasına izin verme. Patron kimse kim, sen işini yap.

Kapıyı tıklattım ve içeri girdim.

Uzun siyah saçları ve siyah kakülleri altından yuvarlak çerçeveli gözlükleri ile beni süzen kadına bakarken istemsizce yutkundum. Oldukça genç görünüyordu. Gözleri bir çizgi film karakteri gibi parlarken onun hakkındaki ilk yargım sert mizaçlı olabileceği ile ilgiliydi. Sandalyesinde dik bir şekilde oturmuş, sağ elinin parmaklarını ritimle masaya vuruyordu.

Next Step | Kim SeungminWhere stories live. Discover now