☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆

327 60 96
                                    

Dünya kuruldu kurulalı bilinir aşk: Aşk, derinliğinin farkına, ancak ayrılık saati gelip çattığında varır.
-Halil Cibran

𓍊𓋼𓍊

Yumurta rulosu yapmak için kolları sıvadığım günün sabahında, bu yeterli değil ya diye düşündüğüm için kendimi pankek yaparken bulmuştum. Üzerine bal ve tereyağı da ekledikten sonra basit sunumum ile tabakaları mutfak masasına yerleştirirken Anna'nın uyandığını kapı sesinden anlamıştım.

Dün berbat bir gündü, özellikle de ağlayarak uyuyakalması her şeyi daha üzücü bir hale getiriyordu. Bu yüzden ona güzel bir sabah kahvaltısı hazırlamak istemiş, erkenden uyanmıştım.

Bu arada annemle babam amcamlarda kalmışlardı, geç olduğu için yengem kalmaları konusunda ısrar etmiş. Bu da benim işime geldi elbet. Anna bu haldeyken bizimkilere açıklama yapmak zor olurdu. Bu yüzden sabah babamı arayıp tüm olan biteni kısaca anlattıktan sonra bugün biraz geç gelmelerini rica etmiştim. Neyse ki ikisi de anlayışlı insanlardı. Tabii Anna için deli gibi endişe etmişlerdi ama onlara daha sonra detaylı açıklamak üzere söz vermiştim.

Öğleden önce gelmeyeceklerdi. Ben de Anna ile konuşup moralini düzeltecek bir gün planlıyordum. Şirkette ne Anna ne de Jungkook hyung vardı, bu yüzden komuta şimdilik Chan hyungdaydı. Ondan izin aldığımda Anna ile ilgili bir problem olduğunu anlamıştı, zaten işe gitmeyip onunla kalmanın daha doğru olacağını o da biliyordu. Esas patron yanımdayken geçici patrondan izin alan da bir tek benim ha... Ne olacak bu kurallara bağlılığım..?

Lavabodan çıkan Anna, meraklı bakışlarla yanıma geldiğinde gülümseyerek ona ilerledim ve kısa bir sarılmanın ardından geri çekildim.

"Ne yapıyorsun?"

"Kahvaltı hazırladım. Sen geç şöyle, kahveleri getireyim."

Şaşkınlıkla bakarken onu oturtup kahve makinesi ile yaptığım americanoları kupalara doldurup masaya döndüm.

"Ellerine sağlık, her şey çok güzel görünüyor. Ne ara yaptın tüm bunları?"

"Biraz erken kalktım."

Kafasını salladı. Pankekten yemeye başladığında dikkatle yüzünü inceledim. Gözleri şişmiş, rengi solmuştu. Hayır, hiçbir şey güzelliğini etkileyemez. Ama bu böyle görmek de hiç hoş değildi.

"Bugün dışarı çıkıp biraz gezelim mi? Mağazaları gezebiliriz, sinemaya gidebiliriz... Ya da sen ne istersen onu yaparız."

Ben kendi kendime fikir üretip kahvaltımı yaparken onun durup beni izlediğini fark edince başımı kaldırıp yüzüne baktım; dudaklarında buruk bir tebessüm vardı. Gözleri de hafif dolu sanki...

"Ne oldu, niye öyle bakıyorsun? Yanlış bir şey mi-"

"Yanlış bir şey söylemedin. Sadece... Bilmiyorum, iyi hissettirdi; dünden sonra..."

Çatalımı bırakıp masanın üstündeki elini tuttum, "İyi hisset Anna, hep iyi ol. Bak bugün bizim günümüz, iş falan düşünmek yok. Canımız ne isterse onu yapacağız. İki gün şirkete gitmemekle batmayız herhalde." diyip göz kırptığımda gülümsemesi genişledi, hatta kıkırdadı. İşte böyle...

"Batmayız, maalesef."

"Hah! Maalesef mi..?" arkama yaslandım, "Sen de bayağı zalim çıktın, batarsak nasıl para kazanacağız kızım?"

Omuz silkti, "Benden çok babam kazanıyor, batalım gitsin işte. O zaman görür dünyanın kaç bucak olduğunu."

Hafifçe iç çekerek tebessüm ettim, bazen tam bir çocuk oluyordu.

Next Step | Kim SeungminWhere stories live. Discover now