☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆

427 76 111
                                    

Gerçek mutluluğu en çok köstekleyen temkinlilik, aşkta temkinliliktir.
-Bertrand Russell

𓍊𓋼𓍊

Dün ZORUNLU izinden dolayı işe gidememiştim, bugün ise pazar; tatil. Yani ben iki gündür Anna'yı görmüyorum ve görmedikçe de kafayı yiyorum. Çünkü ne mesajlarıma bakıyor ne de aramalarımı açıyordu.

Çok kırmıştım onu, biliyorum. Hatamın da farkındayım. Ama keşke böyle uzaklaşmak yerine oturup konuşsak. Onun bana öfkeli ve kırgın olduğunu bilerek geçirdiğim her bir dakika içim içimi yiyor. Bileğimdeki bilekliğe bakarak kaçıncı kez iç çektiğimi bilmeden dakikaları kovalıyorum böyle. Annem, bu bileklik ile Anna'nın boynundaki kolyeyi, her zaman birbirinizin yanında gibi hissedersiniz diyerek yapmıştı. Ben ise his olarak değil, fiziken onun yanında olmak istiyorum şu an.

İçimdeki sıkıntı iyice büyürken odam da dar gelmeye başlamıştı artık. Çalışma masasından kalkıp oturma odasına geçtim. Annem bahçede kitap okuyordu, babam ise bilgisayar başındaydı. Babamın yanına oturdum.

"Ben de sana seslenecektim Seungmin, şuna bir baksana." ekranda babamın ve başka birinin mesajları vardı. Şu arsa meselesi ile ilgili.

"Bu adama mı satacaksın arsayı?"

"Yani henüz belli değil, fiyatta anlaşabilirsek belki. Yarın yüz yüze görüşmek üzere sözleştik, annenle birlikte gideceğiz. Arsadan gelen parayı birikimimize eklersek şöyle güzel bir ev alabiliriz, annenin hayallerindeki gibi."

Son cümlesi ile gülümsedim. Her lafında, düşüncesinde illa ki annem vardı. Ona olan sevgisi yıllara rağmen azıcık bile eksilmemişti. Bu yüzden ilişkilerine hep imrendim. Ama en sonunda babam geldi gibi olamadım...

Yüzümdeki gülümseme solunca babamın da tatlı tebessümü silindi, elini omzuma koydu, "Oğlum? Senin bir derdin mi var?"

Derin bir iç çekti, "Baba... Biz Anna ile tartıştık. Daha doğrusu ben Anna'ya karşı bir hata yaptım, o da doğal olarak tepkisini koydu... Beni görmek bile istemiyor."

Babam oturduğu yerde bana döndü, "Şimdi anlaşıldı... Ben de üç gündür bu asık suratın sebebi ne diye düşünüyordum. İşler yoğundur diye üstüne gelmek istemedim ama derdin başkaymış. Anlat bakalım, ne kabahat işledin?"

Ona durumu kısaca anlattım.

İç çekti, "Eh... Suçun büyük. Bak oğlum; sen ne dersen de, kadınlar her zaman en doğrusunu bilir. Onlardaki mantığın yarısı yoktur erkeklerde. Biz anlık yaşarız, basit düşünürüz. Bizim için her şey çok sıradandır. Ama kadınlar her şeyi en ince detayına kadar düşünüp planlarlar. Bu da çoğu konuda haklı olmalarını sağlar. Eğer sana şu bahsettiğin kızla görüşmemeni söylüyorsa, görüşmemelisin. İstediğin kadar iyi niyetli ol, Anna'nın düşündüklerini tahmin edemezsin."

Sıkıntılı bir nefes verdim. Söylediklerine katılmıyor değilim. Kadınların zekasına hep hayran kalmışımdır zaten, özellikle Anna gibi bir kadının. Ben de basit düşünmüyorum ama. Anna'yı anlayabiliyorum. Sadece içimdeki vicdanı susturamadım ve Rok-Hee'ye yardım etmek istedim. Keşke bunu onunla görüşerek yapmasaydım ama... Sadece Chan hyunga devretseydim buralara gelmezdik.

"Üniversite yıllarından beri kaygılı bir insan olduğumu biliyorsun baba. İş hayatımın nasıl olacağını düşünmek beni hep stresli hissettirdi. Rok-Hee'yi öyle ağlarken görünce o hallerimi hatırladım."

Babam stresten hastalanmama rağmen deli gibi ders çalıştığım o günlere şahit biri olarak şu an bana buruk bir tebessüm ile bakıyordu.

Devam ettim, "O ve onun gibileri sayesinde mükemmel işler çıkabilecekken, stres ve özgüvensizlik yüzünden bir adım ileri gidemiyoruz belki. Gençler çok şey başaracak, yaşlandıklarında iyi yapmışım diyecekleri şeyler olacak. Yani... Böyle olması için uğraşıyorum, baba. Rok-Hee de o başarılı gençlerden biri. Hepsi bu!"

Next Step | Kim SeungminWhere stories live. Discover now