Efes'in Kadınlarına

48 4 0
                                    


Islığın sesi uçurumdan tepelerdeki kayalıklara rüzgârın keskin, sert sesiydi. Nedimelerin güçlü, zarif ince sesi zulme uğramış kadınların mateminin uğultusuydu. Efes'in Artemis'inin ayaklarının dibindeydik. Matem çığlığı yerini başka bir tınıya bıraktı. Ne hüzün ne de kaybolmuşluk... Daha çok başkaldıran hatırlanmak isteyen kadının sesini duyuyordum. Seslerinde ümit vardı. Kandillerin arasında yürüyen genç kızı Büyük Tiyatro'yu titretti. Bu nasıl bir sestir. Çığlığa dönüşmeden ustaca nameler peşi sıra seyircileri tokatladı. Arpların telleri titreşmeye başladı. Sahne evinin orta kapısının her iki tarafındaki büyük meşaleler yakılınca aynalar kapıya çevrildi. Alevin ışığını aynalarla yansıtıyorlardı. Pür dikkat büyük kapıya odaklandık. Sonunda Leydi Thrud göründü. Eşsiz güzelliğine baktıkça dizlerim titredi. Büyükçe kalkanın üzerinde duruyordu. Askerleri kalkanı omuzlamıştı. Davullara vura vura marş adım sahneye geliyorlardı. Müzik tüm tiyatroyu coşturdu. Efes Thrud'a saygı duruşuna geçti. Alkış tufanı yeri titretiyordu. Leydiyi taşıyan gladyatörler kandil havuzunu yararak merkez sahneye taşıyorlardı. İlerledikçe dev meşaleler yakıldı. Thrud'un yolu aydınlatılıyordu. Yükselen umut dolu sesler artık yavaşlamıştı, Efes kıyametini bekliyordu. Thrud ağzını açmak üzereydi. Ufak kandiller sönüp büyük meşalelerin hepsi yakılana kadar bu taşınma devam etti. Sahnenin ortasındaki nedimeler elden ele bir bayrağı çekmeye başladılar. Şehrin tılsımı, Efes'in her şeyi, Artemis'in nakşedildiği büyük bir bayrağı çektiler. Tılsımlı müziğe alkışlar karıştı. Hava iyice kararmıştı. Dev Artemis örtüsünü topladıklarında yerde yatan ahşaptan yapılmış dev Artemis'i diktiler. Onca makarayı niçin kullandıklarını anlamış oldum. İplerle çektikleri ahşap Artemis kendiliğinden kalkmış gibi oldu. Avamdan halkın böylesi numaralara açlığını inceden hesaplamışlar. Son yılların en büyük etkinliğine şimdiden imza attılar. Seyirciler depremleri kıskandıracak kıyamet alkışlarını patlattılar. Ahşaptan yapılmış ve en ince ayrıntısına kadar Efes'in Artemis'ini sahne evinin önündeki küçük ön sahnenin ortasına taşıdılar. Bir yandan haraketli armoni devam ediyordu. Dev mangalların üzerindeki aynalar sahneyi parlatmaktaydı. Altın rengine boyanmış Artemis dönmeye başladı. Sahne evinden yansıtılan daha güçlü bir ışık Artemis'e çarpınca gölgesi tiyatrodaki seyircilerin üstüne düştü. Döndükçe sırt sırta vermiş üç kopya olduğunu anladım. Dönme hızı ve aynaların parlaklığı yüzünden seyircilerin üzerine mükemmel bir gölge düşmekteydi. Ön sıradaki herkes kalkıp bu ana şahit olmak için uzayıp giden gölgeyi takip ediyordu.

Hepimiz dilimizi yutmuştuk. Bu nasıl bir temsildir. Uzayıp giden gölgeye mıhlanan İonnia elimi tuttu, "Artemis'in göğüsleri sanki bebeklerini emziriyor gibi gölgesini gezdiyiorlar," dedi, heyecanla çığlıklar atarak. Dikkatle baktım, İonnia gerçekten haklıydı. Protokol ve Artemis Tapınağı'nın rahipleri dört köşeydi. Alkış tufanı arasında Artemis'i sahne evinin içine çektiler. Küçük bir deprem oluyordu, bastığım taşların titreşimini hissediyordum. Heyecandan hoplayıp oturanlar var gücüyle alkışlıyor, ıslık çalıyorlardı. Hepimiz büyülenmiştik.

Kimisi tapınak rahibesi kostümünde genç kızlar, kimisi de ya Pan ya Dionysos ya da başka Tanrı kostümünde sahneye doluştular. Olympos panayırına döndü sahne. Ellerinde yay, mızrak ve kalkan olan kadınlar yerlerini alıp savaş nizamı aldılar. Müzik yine iyiden iyiye hareketlendi. Topluluk sahnenin her noktasını kullanmaktaydı. Thrud'u sahnede göremedim. Gaza gelen seyirciler gibi Thrud'u gözden kaybetmiştim. Seyirciye henüz tek söz edilmemişti, yüzlerce gün oyunlar düzenleseydik ancak bu kadar alkış alabilirlerdi, şimdiden Thrudları takdir ettim. Artemis ve ışık oyunları deha sanatlarının görülmemiş örneğiydi. Bir nizam içinde sahneyi ikiye yararak gladyatörler alkışlar eşliğinde diğerlerine katıldılar. Hareketli müzik yerini yine karşılama marşına bırakınca seyircilerin çoğu daha iyi görebilmek için ayağa kalktı. Dumanlar arasından altın taht belirdi. Işıktan öylesine parlıyordu. Onlarca köle, tahtta oturanı, palmiye yapraklarıyla örtüyordu. Sahnedeki tüm gladyatörler hatta tüm erkekler tahtı taşımak için sıraya girdiler. Artık kimse yürümüyordu, taht elleri havaya kaldırılmış onlarca erkek tarafından tutulup diğerine verilerek taşınıyordu. Taht nehirdeymişçesine akarak sahnenin ortasını geçerek biraz daha ön tarafa yakın bir yere kadar itinayla taşındı. Daha önce yaptıkları geçidin bir benzerini sahneliyorlardı. Duman dağılmış armonin ritmi iyiden iyiye yavaşladı. Sahne aydınlatması mükemmeldi. Tüm aydınlık tahtın durduğu yere odaklanmıştı. Ezginin ritmi yavaşlıyorken açılan bir gül gibi kimi altın kimi gümüş rengindeki koca palmiye yaprakları açılmaya başladı. Arada dev tavus kuşu tüyünden yapılmış yelpazeler de çiçek yaprağı gibi yavaş yavaş açıldı. En son çömelmiş halde bembeyaz ipekler içinde Thrud başı dimdik ayağa kalkarak herkesi selama durdu. Sadece tahtı taşıyanlar oldukları yerde duruyorken, tahtın önünde muhafız gibi duran gladyatörler hariç geridekiler koşar adımlarla sahneyi terk etti. Onlarca mavi ipeklere sarılmış gencecik nedimeler, sıra sıra dizilip toplandıklarında askeri bir birlik edasında tek hamleyle ellerini önce havada yumruk yapıp sonra da bir tek yöne doğru kaldırdılar. Kimse kendini o yöne bakmaktan alıkoyamadı. Çakan bir şimşeğin arkasından bakar gibi kafalarımız o yöne döndü. Nereyi işaret ediyordu ki? Çok geçmeden tahttaki efsaneyi de o yöne çevirerek durdular. Nereye bakıyorduk bilmiyorduk da? Sahnedeki tüm kadınlar tek yöne doğru, başları dimdik duruyordu.

İonnia, "Efes'in tılsımı Artemis'i tekrar selamladılar. Selama durdukları yön, tapınağa giden kutsal yolu işaret ediyor," dedi.

Thrud omuzlardaydı. Durunca gladyatörler sıralanarak adım adım etten basamaklar oldular. Tahtından adım adım inerken bir yandan da örtündüğü beyaz ipekleri çıkarıyordu. Sahneye inen Thrud'un tahtı adamların omzunda askeri yürüyüş tarzında davula vura vura göz önünden kaldırıldı. Müzik neredeyse susmuştu. Sabır taşım çatlamıştı, içimden tekrar başka bir oyuna girememeleri için dua ediyordum. Omuzlarında askılı mor bir elbise içinde kalan Thrud iki kolunu açtı,

"Gözlerini aç, ama öyle bir aç ki ruhun da görsün!

Ne çok renk, ne çok şahsiyet var.

Şahsiyet dediğin ölümlülerin özü, Ruhunun kitabesi. Belalarla dolu kaderlerimiz..." diye başladı. Muhteşem sesini duyunca gözlerim yaşardı. Sağımdaki solumdaki herkesin durumu aynıydı. Uzun uzun şarkılar söyledi. Bir yerde dikkatim dağıldı, sözleri kaçırmaya başladım. Elimle işaret edince şarap getirdiler.

"Tanrıların yansıması, ölümlülerin hayatta kalmak için takındıkları maskeleri...

Hepsi, o biricik şey için karşında duruyor.

O da anlaşılmanın kendisi. Hepsi ama hepsi sadece anlaşılmaya muhtaç,

Olmasa anlayan, ne anladım bu cümbüşten.

Bırakın, yaşamı tanrıların gazabının korkusu değil de,

Kendini her şeye rağmen var eden insan kutsasın!

Ateşin hikmeti bilinmez.

Sanırız ki sadece yakar yok eder, geriye küller kalır.

Bu sefer aksine, ateşten yaşam fışkıracaktı.

Kader örülmüştür, işte ondandır közden fırlayan ateş

Gider çalılıklar arasındaki yaban domuzuna denk gelir...

Bağıra çağıra kaçıverir domuz,

Belli ki canı yanmış, kaçıyor.

Kehanet yerini bulur ve o an yanar aydınlatır varlığını.

Közden fırlayan ateşti, kadim Efes'in doğumu.

Ephesos için yaşam vakti o an akmaya başladı.

Nefes oldu ateş.

Manasız soğuk karanlığın ortasında yanıveren küçücük közün aydınlığı yollar açtı insanlığa," dedi.

Efeslilerin Byzantium MasalıOnde as histórias ganham vida. Descobre agora