Mağlubiyet. Zeugma'da Son Gün

37 0 0
                                    

Derin bir iç çekti, "Son anımızı hatırlamaya çalışıyorum. Zeugma'daydık," dedi, örgülerini açıyordu. Nasıl unuturdum o günü! Sakin görünmeye çabalıyorduk. Daha gergin olduğuna eminim, saçlarıyla uğraşmaya devam ediyordu. Dizginleri sıkı tumanın derdindeydi. Oyalanmasına izin veriyordum. Tacize gerek yoktu. Ayrıldığımız o anı sıradanlaştırmasına aldırış etmemiş gibi görünmek işime geldi. Umursamaz sakinliğin maskesini suratıma oturttum, arada bir göz ucuyla süzüyordum.

Hatırlamaya çalışıyormuş gibi boş boş bakındım, kollarımı havada gezdirdim. Gözlerine özellikle bakmıyordum. Sinsilik bulutlarından nemli nemli, "Tam öyle değildi sanki. Zeugma ve Apamea'yı birbirine bağlayan köprünün üstünde vedalaşmıştık diye aklımda kalmış," dedim. Çürüyen ölü leşlerin hafızasına sığınmışçasına, "Azgın Euphrates şahidimizdir, ona sormak lazım. Sen, orduya katılmak üzere doğuya Edessa'ya *(1) at sürecektin, bende eve Efes'e yola koyulacaktım. Hâlbuki ne ümitlerle doluyduk. Rotamız Tarsus'tu. Ne günlerdi! İmparatorluğu karış karış dolaşıyorduk. Sonunda atlarımızla Zeugma'ya sürmüştük. Gençlik işte," dedim, tüm renkleri solduracak küf kokusuna sinmiş detayları hatırlatarak haykırdım.

Ayağa kalktı, hizmetlilerden özellikle beyaz olan kıyafetini istedi. Omuzlarından tutturulmuş beyaz elbisenin kenarları kırmızı turuncu el işlemeleri ile dokunmuş. Paravanın arkasına geçip giyindi. Dikizlemeye devam ettim. Dikkat çekmeden ağır ağır geçip karşısına oturdum. Saçlarını tararken, "Zeugma yok oldu. Yakıp yerle bir ettiler. Apemea'ya uzanan güzelim köprü bile yıkıldı. Sasani ordusu taş üstüne taş bırakmadı. Roma'ya diz çöktürdü İmparator I. Şapur. Dünyanın en büyük şehirlerinden birini yok etti. Nasıl Vezüv patlayınca Pompeii lav ve küllerin altında kaldıysa Zeugma da aynı kaderi insan eliyle yaşadı. O ihtişamlı Athena Tapınağı, tiyatrolar, tüm o taş binalar, sayısız eşsiz villa, insulalar ve daha onca tapınak artık yok. Eşsiz onca şey, iki koca şehir, köprü anılara gömüldü. Halkı Zeugma stadiumuna kazdıkları çukuru tutuşturup diri diri yaktılar. Bitişin başlangıcı doğudan geldi. İmparatorluğun pek de şanlı yıllarında değiliz. Gücümüz uzaktaki bu uç kollarına yetemedi. Daha da kötüsü Edessa Muharebesi'nde yaşandı," dedi. Akıl oyunlarını bırakıp kulak kabarttım, kanım donuverdi. Sasanilerin, halkı canice kıydığını bilmiyordum.

İçim burkularak zihnimi yokladım, "Biliyorsun daha o yıllarda oğul Gallienus, Agustus *(2)olarak kutsanmıştı. Ceasar makamını hak etmeyen leş herifin tekiydi. İmparator babası Valerian'a tahtayken, müşterek imparator olarak hizmet etmeye başlaması uğursuzluk getirmişti. Dün gibi o günleri hatırlıyorum. Roma toprakları o kadar büyümüştü ki, tek elden askerlerin ve eyaletlerin yönetilmesi imkânsızdı. Ticari çöküş eyaletlerde hissedilmeye başlamıştı. Açlık vatana yayılmıştı. Kemikleşmiş adetler yüzlerce yıla meydan okuyordu, bir yandan düzen hızla bozuluyordu. Çürüme durdurulamıyordu. Kimse itiraf edemiyor, gerçek açıkça ortada. Roma Dini elden gidiyordu. Azınlık sorunları çözülemez hale gelmişti. Roma'nın mahalleleri bile artık tanınmaz hale gelmişti. Kontrolsüz göçler imparatorluğu zayıflattı. O yıllara döndüğümde, yani biz Zeugma'dayken: İmparator Valerian henüz hayattaydı. Efes'e döndüğümde Hispania* Gotlara kaybedildi. Gerçeğin ne olduğunu bilemediğimiz Baba İmparator Valerian'ın akıbetine dair dedikodularla çalkalanıyorduk. Yıllar sonra halka olanlar çarpıtılarak açıklansa da Edessa'da bir imparator düşmana esir düşmüştü."dedim. Roma'nın belki de en kötü günleriydi.

Buğulanmış gözlerine oturan çaresiz bir kederin içinde sesinin çıkabildiği kadarıyla, "Her iki imparatoru da yüz yüze tanıdım. Baba Valerian canlı olarak düşmanımız Sassani İmparatoru I. Şapur'a esir düşmüştü. Orada olan tüm askerler ve görevliler buna şahit oldular. Tabi bunlar içinde ben de varım. Gel gör ki bundan haberdar olan oğlu Gallienus bu esareti yalanlayıp tahtı kimseye kaptırmadan hayata devam etmeye odaklandı. Alçakça olsa da devlet yönetiminde olması gereken buydu. O öyle uygun görmüştü. Yıllar geçse de babasının intikamını almadan nefes almaya hâlâ devam edebiliyordu. Erdemsiz bir ruhun imparatorluk dönemiydi. Baba Valerian böylesi bir şerefsizlikle yüz yüze kalmış tek Roma İmparatoru'ydu. Maalesef onu artık böyle hatırlayacaktık. Şimdilerde üstü örtülese de bu elbette duyulup yayılacaktır. Kimse bunu saklayamaz. Baba imparator muhtemelen vahşet içinde öldü. Bu uğursuz yılları hem doğuda hem de batıda büyük toprak kayıpları takip etti**(3)," dedi. İkimiz de sustuk. Boğazlarımız düğümlendi. Hatta odadaki hizmetliler bile fark ettirmeden etrafımıza toplanmış dinliyorlardı. Zor yıllar yaşadık yaşıyoruz. Petronia kalkıp ellerinde testi tutan kadın hizmetlilere sarıldı ve yemek için hazırlıkların başlamasını istedi. Susup kalmıştım. Yıllardır duyduğum tüm dedikoduların gerçek olduğunu kendim kadar güvendiğim birinin ağzından duymak doğal olarak kötü hissettirdi. Roma Vatandaşı olmanın anlamı ve değeri değişiyordu. Kendimi suçlu hissettim. Buna engel olamamış bir Romalıyım. Acınacak haldeydik. Akıl oyunlarına ve son anımıza dair direnmeye niyetliydi. İşin gerçeği ne anlatmak istediğini hemen anladım. Benden, bizden daha önemli şeylerin altını çizerek görevlerimizi hatırlatmaya çalıştı. Neticede onun su götürmez gerçeği, asker olmasıydı. 

Önümdeki pencereyi açtırıp denizin kokusunu derin derin içime çektim. Dalgalarınsesi kürek seslerine karışıyordu. Bu armoniyi aksak Akimos Hoca'nın bastonununtak tak gelen baston sesi bozdu. Tüm bu sükûnet kapı açılır açılmaz bozuldu. Dönüpgelenlere bakınca tüm dengem bozuldu. O kalın zincirlerin sesi üzerine zavallıadamın acı dolu çığlığı içinde gerçeklikten kopup rüyamın içine girip çıktım. Sanki odaya rüyamda gördüğüm Prometheus getirilmişti. Titriyordum. Hem de kontrolsüzce. Oturduğum yerden yere düştüm. Sylvia başımı göğsüne koyup kulağıma, "O sadece bir kaçak," deyince kendime biraz gelebildim.Doğru ya, Prometheus olacak hali yok ya. Yüzüm bembeyaz başıma toplanan insanlara, "Açılın, biraz hava istiyorum," dedim. 


Hekim İtzhak adama su ikram ediyor sakinleştirmeye çalışıyordu. Deli gibi görünüyordu. Hekim olarak daha duygusuz olmasını beklerdim. Derin bir acı içindeydi. Baya baya ağlıyordu hatta. Akimos Hoca yemek için onunla ilgilenmeden sofraya oturmamızı istedi. Bir gözüm hep adamdaydı. Zincirlerin sesinin hatırlattıklarından çıkamadım. Zavallı adam verilen yemeği nefes almadan yiyordu. Gözümün ucuyla hizmetlilere hep daha fazla ikram edin diye buyuruyordum. Neyse ki gözümün içine bakıp iş yapan iyi görevlileri seçmişler. Adamcağız açlıktan ölecek gibiydi. Yemeyi bırakana kadar yemek ve içecek ikram edildi. Üstü başı pis değildi. Karnı doydukça Lokmalarını gayet düzgün çiğnemeye başladı. Elini silmek için bez bile istemişti. Bu adam kesinlikle şehirliydi. Bir yandan da hekimi süzüyordum. Sakinleşmiş gibiydi ve çok konuşmadan karnını doyuruyordu.

Petronia Sylvia'ya, "Kim bu adam?" diye sordu. Kardeşine değil emir erine sorar gibi sormuştu. Ciddiyeti üstündeydi.

Sylvia, "Hocayla gemiyi teftiş ederken zincirler içinde yerde kanlar içinde yığılmış zavallı adamı gördüm. Güvertenin ambarından askerler çıkarmışlar. Görür görmez durumu incelemek adına yanımdaki askerlerden izahat istedim. Yarı baygın yatan adam gemiye kaçak olarak binmiş ve fark edilince zincirlenmiş. Hoca adamla konuşmaya başlayınca adamın istemsizce bağırıp gülmeye başladığını anladık. Asker tam da bu yüzden kürek çekmek için köleler arasına koymamış. Avazının çıktığı kadar bağırınca da dövmüş olmalılar. Belki biz görmesek suya atacaklardı. Hoca nedense adamı terk edip gitmedi. Ölümün elinden onu aldı. İlgi gösterip konuşturmaya çalıştı. Hatta arada bir ettiği birkaç hoş cümleden sonra hoca onu buraya getirmeye karar verdi. Adam kesinlikle deli ama öyle sıradan bir deli de değil. Şimdi sustu bak, arada öyle ilginç şeyler söylüyor ki ilgimiz çekti açıkçası," dedi. Petronia adamcağıza gözlerini dikmişti. Hiç yorumda bulunmadı. Göz göze geldiğimiz bir an hekimi İşaret ettim. Sylvia eliyle sakin olun işareti yapınca kimse daha da konuşmadı. 

1- Günümüz Türkiye Cumhuriyeti, Şanlıurfa şehrinin yerinde kurulu olan antik kent.

2- Ceasar'lık makamı.

3- [A H M Jones, Ammianus ve Historia Augusta, The Clarendon Press, Oxford, 1968]

Efeslilerin Byzantium MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin