XXVI

28 0 0
                                    


Eğilerek, "Yaşayan en büyük ilahe, ruhumuzun susmaz sesi, sanatın ve halkın annesi, mükemmelliğin kan et bulmuş hali" diyebildim. Usul usul yanına yürüyüp elini tuttum. Yüz yüzeydik. Şefkatle bana sarılınca, "Bu nasıl bir tesadüf?" diye sordum.

Leydi gülümseyerek, "Hepimizi burada toplayan Asklepion'un ünü," dedi, tedavi olmak amacıyla buradaymış. Yüzüme çöken korkuyu anlamış olacak ki, "Yok, ölümcül bir hastalık değil. Efes'ten ayrılınca planım hemen buraya gelmek değildi. Bir türlü iyileşmeyen bir burkulma, ayak ağrısı. Ulaklardan haber geldi. Annenden seni karşılamam hepimizin hayrına olacak demiş, zorluklara rağmen buradayız. Aslında buraya rüyaların için de geldim. Akimos bana hepsini okuttu," dedi. Ciddi bir hastalığı olmadığı için rahatlamış ama rüyalarımı bilmesine nedense utanmıştım.

Elini hiç bırakmadım. Onu en rahat ve geniş olan koltuğa oturttum. Ayaklarını kibarca uzattı. Nedimeleri ellerinde yastıklarla leydiyi daha da rahat ettirmeye uğraşıyorlardı. Ayakucuna oturdum. Su istedi. Şık kadehi doldurup ikram ettiler. Yavaş yavaş yudumladı. Elindeki boş kadehi nedimelerinden birine uzattı. Eliyle hizmetlileri uzaklaşmalarını isteyip, "Dediğim gibi başına gelen felaketi duydum. Hakikaten ilk duyduğumda Tanrılar bizimle alay ediyor olmalı diye düşündüm. Ama ne yalan söyleyeyim, duyar duymaz rüyaların beni derinden etkiledi. Rahibin son tahlilini henüz duymadıysak da bana kalırsa kilit taşı beyaz inek. Tanrıçalar ve ulular ancak rüyanın önemine işaret olabilir," dedi.

Hem utanmış hissediyor hem de benimle bu kadar yakından ilgilenmesinin şaşkınlığıyla, "İnek mi? Buna emin misiniz?" diye sordum.

Leydi Thrud, "Rüyan bir bakıma kuzeyli halk söylencelerinden pek bilinmeyen birkaç detay barındırıyor. Sana gösterilenler adeta ince zekâ işi, tam da ben ve ihtiyar Akimos'un oyun bahçesi gibi. Kim bilir Tanrıların işidir bu. Peşinden gitmek lazım," dedi. Hiçbir şey anlamadım.

Akimos Hoca, "Leydim, müsaadenizle, Bizim Efendi Amosis'in tedavisi için Asklepion'a gitmemiz gerekiyor. Asklepion'a varmış olmamıza rağmen aklım leydide kaldı. Artık kutsal toprağa basıyorduk.

Giriş kapısının üstünde, "Tanrıların buyruğuyla buraya ölüm giremez" yazıyordu. Tedavi için kabul görmezsem günlerdir pek fazla iyileşmeyen yaralarımla baş başa kalacağım. Hekim İtzhak ve meslektaşları bizi karşıladı. İtzhak gemiden iner inmez buraya gelmiş. Gerekli merhemler hazırlanmış. Beni önce propylonun avlusuna aldılar. Tüm hekimler heyet olarak vücudumdaki şişlikleri ve yaralarımı dikkatle incelediler. Muayene bittiğinde toplaşıp aralarında bir süre durumu değerlendirdiler.

Yanıma gelen İtzhak kulağıma eğilip, "Efendi Amosis, heyet iyi olacağınıza karar verdi. Emin olun buradan yürüyerek çıkacaksınız," dediğinde gerçekten rahatladım. İyileşemeyeceğine karar verdikleri hastayı kabul etmezlerdi zaten. Neyse ki sonunda tedavim başladı.

Yanıma gelen hekimler yapmam gerekenleri kısaca anlattılar. Söylenenleri yapmam hayati önemde olduğunu söylediler. İlk olarak şifalı sularda daldırıldım. Kafam hariç suya batmış halde bekledim. Söylenen her şeyi harfi harfine uyguluyordum. Sabırla iyileşmeyi umuyorum. Kalacağım oda gösterildi. Akimos Hoca'da diz ağrıları için tedavi görecekti. İhtiyarlıktan ötürü eskisi gibi olmasa da burada günler içinde rahatladığını fark ettim. Gemideki hırçın deli adam da tedavi için onay almış. Deliliğin tedavisinin olduğunu ilk defa duydum. Arada bir Leydi Thrud'u da görüyordum. Yatılı kalmasa da gidip geliyordu. Gizlese de o da buraya aslında tedavi için gelmiş olmalıydı.

İki dolu gün hızla geçti. Kollarımdan omuzlarıma doğru iyileşme başladı. Sanki en son bacaklarım iyileşecek gibiydi. Şifalı suların yerini artık çamur ve kutsal su banyoları aldı. Yemekler muhteşemdi. Hekimler telkin yoluyla bizleri yönlendiriyordu. Tiyatroda törenler yapılıyor, müzik eşliğinde hastalara ruhsal ve bedensel tedavi uygulanıyordu. Yenileniyordum. Aklımın karmaşası kendini berrak sulara bırakıyordu. Suyun içinde her şey çözülüp gitmesi gereken yere, yola çıkıyordu. Anılarımı ve rüyalarımı ne eksik ne de fazla, olmasını gerektiğini sandığım yere yerleştiriyorum. Kendime söylendiği gibi bir kutsiyet yapıştırmamaya özen gösteriyorum. Söylencelerin esiri olanların bunun tutsaklığını hayatımda defalarca gözlemlemiştim. Tiksindiğim bu duruma düşmemek için fazlasıyla sebeplerim vardı.

Asklepion'unçevresindeki ormanlık arazide onlarca farklı kuş sabahları sanki ilahi söylüyorgibi doğanın ruhundan sesleniyorlardı. Yaban bülbülünün sesi aralarında en çokhayranlık uyandırandı. Hayatın koşturmacasına ara verip burada kendi ruhuma dabakmaya başladığımda asıl yenilenmeyi yaşadığımı hissediyorum. Kendime ihanet edercesinehem de hiç durmadan hayatın o saçma hiyerarşisinde başarmak adına onlarca yılımıharcadığımı fark ettim. Meğer hep daha iyisi, daha saygını ve en kötüsü dahakazançlısı için anlamsızca didinmişim. Kendimi kamunun bir parçası veya doğanınbir organı olarak görememişim. Hekimlerin telkininde bunu daha iyi anladım.İnsanın kaderi ne olursa olsun hayatının bir anında duraklayıp içine bakmalı.Mutlaka düzeltecek bir şeyler bulacaktır. Hayatın içindeki hatalarımızı düzeltedüzelte ilerlemiyoruz. Karmaşık ağların içinde kör düğüme dönüşmüşsorunlarımızın bir topağıdır kaderimiz. İnsan kaderine müdahil olabilir, bunuda ancak yazgının kendisi olduğunu anladığında yapmaya başlar. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 04 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Efeslilerin Byzantium MasalıWhere stories live. Discover now