XV İsis Tapınağı- Garip Ayin

25 2 0
                                    


Rahipler, ister cumhuriyet ister imparatorluk döneminde olsun, ellerindeki güçle Roma İmparatorluğu'nda hep ayrıcalıklılardı. Her tapınağın büyük veya küçük bir kasası vardır. Varlıklıların malları burada saklanır. İmparatorluğun en büyük hazinesinin Roma Forum'daki Satürn Tapınağı'nda bulunması da bir rastlandı değildi. Tapınak sadece tapınak değildir; onlar halka yardım ederdi, ihtiyaçlarını karşılardı ve dahası onları birlikte tutardı. Ha insanlarla istedikleri gibi de oynarlardı. Hele ki Ephesos gibi nerdeyse on yüzyıldır dünyanın köle ticaretinin merkezinde olmanın yarattığı zenginlikle tapınaklar daha önem kazandı diyebiliriz. Din adamları zenginlerin ayrıcalıklı hayatlarından nemalanması kimsenin adını korkusuzca koyamadığı geleneklerden biridir. Ne kadar çok altın, o kadar ele geçirilmiş insandı. Tapınakların bu rahatsız edici yerine itirazlarımı bilen İonnia, beni anladığını ama hak vermediğini söylerdi. Yaklaşıp kısık tonda, "Rahiplerin dikkatini çekmişim, boş yere kimseyi takip ettirmezler. Niyetlerini öğrenmek lâzım," dedim. Muhafızlarıma, kölelerime beklemelerini söyledim. İsis Tapınağı'nın kapısını endişe içinde araladım. Hizmetimdekileri almadılar, İonnia'yla içeriye girdik. Tedbir amaçlı muhafızlarımı yanıma almıştım, rahiplerin çizdiği geçemeyecekleri sınırda başıma kötü bir şey gelme ihtimaline karşı hazır kıta dizildiler.

Keskin koku genzimiyaktı. İsis Tapınağı yüzlerce yıllık geçmişe sahipti. Küçük pencerelerden tabandakimermere düşen güneşin aydınlığına dumanlar karışmıştı. Tütsülerin dumanı, duaedenlerin uğultusuna bel kıvırıyordu. Önümüzden yürüyen rahibi izliyorduk. Benitanıyan İskenderiye kökenli hemşerilerimin meraklı bakışları altında İsis'inönünde durdum. 

İonnia usulünce dua etmeye başladı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İonnia usulünce dua etmeye başladı. Rahibin biri içecek ikram etti. Müritler,mürideler toplanmaya başladı. Yudumladıkça, tadı değişen içerdeki ağır kokuylabaşımı döndürmeye başladı. Nedense İonnia'ya ikramda bulunmadılar, elinde kadehgörmeyince şaşırdım. İçerde bizden başka kimse kalmamıştı, rahipler tapınağı çaktırmadanboşalttılar. Avluya yürüdük. Israrla kadehimi doldurup içmemi istiyorlardı.Misafir olarak ret etmeye çekindim. Geniş konforlu sofaya oturmam istendi.Ahşap oymalı sandalyeler etrafıma dizildi. Kıyafetinden tanıdığım başrahipoturur oturmaz, "Rüyanızı dinledim, Efendi Marcus Amosis. Dinimizde pek mühimyeri vardır; Zeus'a başkaldıran o zavallı asinin çilesi. Zincirlere vurulanPrometheus, insan aklının anlamıdır. Tabi tüm bunlar sizi günahkâr kılmıyor. Hayatıngerçeğidir, insanlar bile isteye günah işlerler. Hiçbirimiz günahsız değiliz. Yalnızbir kadın görmüşsünüz. Bize onu daha anlatın? Daha fazlasını hatırlamak içinkendinizi zorlayın," dedi, kararlı ve meraklıydı.

Önüme çanak koydular. Neler döndüğünü anlayamıyordum. Her nefeste başım daha da dönmeye başladı. Zihnimde görüntüler belirdi, "Rüyama döndüm, o mağaradayım," dedim.

Başrahip, "Dikkatinizi çeken bir şey var mı?" diye sordu.

"O kadını görüyorum, bu sefer başında hale şeklinde aydınlık belirdi," dedim.

Sakince kısık bir tonda, "Nasıl bir aydınlık?" diye sordu başrahip.

"Ayağa kalktığında elinde bizdekilerden biraz farklı bir sistum(1) tutuyordu, "dedim.

Rahip, "Arkanı dönevladım," dedi. Buyrulduğu gibi arkamı dönünce İsis heykeliyle yüz yüze geldik.İonnia dahil herkes o an nefesini tutmuş heyecanla bana baktılar. Daha yaşlı başkabir rahip yanıma sokulup kolumdan çekiştirerek tanrıçanın önüne diz çöktürüpelindeki sistum işaret ederek, "Bu mu? İyice bak!". Adamın hali iyi değildi, titriyordu.Dilim bağlandı, başrahip konuşmam için sorular soruyordu. Sessizliğime öfkelendiler.Çekiştirip, "Bak evlat, gördüğün Tanrıça İsis'in tam kendisi!" dedi. Bu itişkalkıştan sıkılmıştım. Tepkilerimde ölçülü olmaya gayret gösteriyordum,kontrolümü kaybetmek üzereydim. Tanrıçaya ve etrafımızda toplanmış rahipleringözleri üzerime kitlenmişti. Öylesine kafamı çevirince iki gözü iki çeşmeağlayan İonnia'yla göz göze geldik. Pisliğin ortasına yuvarlanmıştık. İşinaçığı, ben hariç herkes duygusal patlamalar içindeydi. Ketumluğum sayesindesakin kalabiliyordum. Ağlayanların sesi yükseldikçe korkmaya başladım. Kafamıtekrar İsis heykeline çevirdim. Ne görmemi istediklerini bilmiyordum. Kadın tanıdıkgelmeye başladı. Başrahip ve etrafındaki rahipler beni çembere alıp, "O gördüğün aydınlık İsis'in başındaki Ay'ıntam kendisi. İlahilerde anlatılan bir yargılamaya şahit olmuşsun. Bu çok nadirolan bir şey. Şimdi karar senin, sana bir teklifimiz olacak," dediler. Her biribir ağızdan konuşuyorlar, baskı altına almaya çabalıyorlardı. İonnia çemberindışında kalmıştı, kenarda çömelip oturuyordu.

Başrahip dizlerini dizlerime dayayarak diz çöktü. Elimi tuttu,"İlahilerin söylencelerini rüyasında gören kişinin sonraki rüyasında ona henüzduyulmamış ama vakti gelmiş bir kehanet fısıldanır. Şimdi o taştan taptığımızTanrılar konuşuyor işte. Satürn, Artemis, Apollon, Zeus, Jüpiter ya da hangitapınak olursa olsun bu kehanet için tüm Roma'yı tekrar yakmaya göze alacaktır.Siz Marcus Efendi, tam da şu an tanrısal bir kutsanmayla yüz yüzesiniz," dedi. Korku içinde ürkerek elimi çektim. Dizlerimin bağı çözüldü. Ayaktadurmaya gücüm kalmadı. Olduğum yere çömeldim. Kafamı bacaklarımın arasına alıpsustum. Rahipler benden biraz uzaklaştılar. Aklımdan geçen tek şey, "Bunlargerçek mi?" diye sorup duruyordum. Zamanı algım şaştı, Ne kadar böyle donupkalmış halde yığılıp kaldığıma emin değildim. Yakılan tütsülerin kokusu vekaranlık gerçeklik algımı bozmuştu. Omzumda bir el, kafamı kaldırdım. Gözü yaşlıihtiyar rahiple göz göze geldim. Onlara teslim oldum. Tehdidin ufacık da olsakarıştığı ama daha çok kibar bir yalvarış tonda, "Nedir benden istediğiniz?" diyesordum rahibe.

Toparlanıp ayağa kalkan başrahip şoku atlatmış olacak ki, "Sizi bir uykuya hazırlayacağız. Siz de itiraz etmeyeceksiniz. Bu duvarlardan sizi göreceğiniz o vat edilmiş rüyayı duymadan bırakmayız," dedi.

Meğer o arada İonna yanıma gelmiş beni kucaklamış ve bana destek oluyormuş. Kollarımdan tutup beni ayağa kaldırınca, "Dışarıdaki korumaların sabrı tükenmeden hadi ne yapacaksanız yapın," diye bağırdı. Genç keşişin biri elinde tek kulplu işlemeli su dolu bir kova getirdi. Pek tanıdık geldi. İrkilerek hatırladım. Bunun aynısını rüyamda da gördüğümü hatırladım.

 İrkilmemin nedenini söylemeden anlayan başrahip, "Kutsanmış oğul,rahatla. Şimdi bu heykelin önünde çömel ve şu kovadan su iç." dedi. Başka birkova getirdiler. İçi çeşit çeşit çiçek ve otla doluydu. Onları yaktılar. Kokusudayanılmazdı. Başım dönmeye başladığında kalınca sarılmış tütün dolu şeyi yakıpiçirdiler. Çok geçmeden her yer bulanıyordu. Uyuşuyordum. Rahip bağırarak gençkeşişlere emirler yağdırıyordu. Genç keşişler beni omuzların alıp başka birheykelin ayak ucuna yatırdılar. Hayal meyal hatırlıyorum. Göz kapaklarımağırlaşıyor. İonnia nefes alabilmem için başımı dik tutuyorken uykuya daldım.

Gözlerimi açtığımda ben bir kuştum hatta bir allı turnayım. Artık gökler evimdi. Rüzgârın bana çarpışını ve bedenimin öylece süzülüşünü, her tüyüme kadar hissediyordum. Dedikleri gibi tanrılar bana dokunmuş olmalılardı. Boynumda uzunca renkli, tuhaf, kocaman bir tüy asılıydı. Çığlık atar atmaz yanımda uçan leylek, "sakin olan Turna!" dedi. Dengemi kaybetmeden kanatlarımı daha da gererek leyleğe bakmaya başladım. Leylek, "Nehrin karşı kıyısındaki altın rengi tarlaya bak. Ayçiçeklerin hepsi bir yere bakıyor, güneş umurlarında değil gibi. Ayçiçeklere bir de sen bak. Dev gibi büyümüş aralarında konuşuyor gibi değiller mi? Çok azı güneşi selamlar durumda," dediğinde tüm dikkatimle tarlaya bakmaya başladım.


 




(1) Müzik aleti, çıngırak.

Efeslilerin Byzantium MasalıWhere stories live. Discover now