Uğursuz Pan, Bilge Medusa... Kaderim Rüyalar...

33 2 0
                                    


Ayakta duran birini fark ettim, "Bak, bak orada elinde kavalı olan bir keçi duruyor, Ayçiçeklerle konuşuyor," dediğimde leylek, "Keçi değil o, elinde kavalı efendi Pan. Yarı insan yarı keçidir. İnsan yüzlü keçi boynuzlu sakallı efendi. Ulu haberci Hermes'in oğlu," dedi.  Bizi duyuyor olamazlardı. İçim ürperdi. Çiçekler, Efendi Pan yüzlerini bize çevirdiler.

Kuşların gölgeleri düşünce ayçiçeklere, çoktan gitti haber efendileri Pan'a. Tarladan tepeye tırmanan Pan kavalını üfleyince, fırtınalı rüzgârlar gönderdi havadaki davetsizlere. Kanadını çırpamayan leylek ve turna, alçalmaya mecbur kaldılar. Alçaldıkça çaldı kavalını. Nihayet Pan'ın dibindeydiler. Sinirle turna ve leyleğe döndü,

"Kurtarmışsınız zavallı ineği, Kuyruğundan boynuzundan tutup çekerek göğe. Anlattı bana ihtiyar Ceviz Nasıl da cesurca kurtardığınızı... Olmamalıydınız orda, gömecektik oracıkta Bitecekti başlamadan muhasebe..." dedi.

Her sözde, efendi Pan toynaklarını kayalara daha da sert vurarak kavalını çalıyordu. Çaldıkça kararıyordu gök, bastığımız taşlar yerinden oynuyordu. Turna Pan'ın kavalı çalarak onları büyülediğini anlamış olmalı ki göz ucuyla bana kavalı işaret etti. Hesaba çekiliyorken sakinliğimizi koruyoruz. Kaçamayacağımıza göre, konuşmak en iyisi gibi geldi. Leylekle kafamızı eğmiştik. Hesaplaşmaktan çok anlatmak ister halde,

"Muhtaçlara, zayıflara yardım ettik. Vicdanın sesini duyan kimse onu öyle görüp de bir başına bırakıp devam edemezdi. Ne istiyorsun bizden?" diye sordum.

Efendi Pan duyduklarından hoşlanmamıştı, mutsuzdu. Öfke içindeydi. Böbürlenerek tok sesle, "Ne zamandır gözlerim üzerinizde, vadi yoluna girişinize engel olmalıydım. Boynundaki tüyün hatırına, bırakacağım sizleri. Şimdi gidin yolunuza. Ben bilirim size yapacaklarımı. Korkun, kaçıp gidin buradan." dedi kavalını çalarak uzaklaştı. Uzaklaştıkça gün normale dönmekteydi. Durduk yere lanetine karışmıştık. Sertçe esti rüzgâr, gözümü kapadım. Tüm sesler yok oldu. Kavalı duymuyordum da. Gözümü açtığımda kendim, Amosis olarak o tarlada çömelmiş halde uyandım. Leylek ve her şey yok olmuştu, dörtnala koşan beyaz bir ineği gördüm.

Korkudan bağırmaya başladığımda zorla kafamı suya daldırılmış gibi hissettim. Panikleyerek öksürmeye başladım. Eli ağır âdem var gücüyle sırtıma vurdu, "Kaç gündür susuz kaldın?" deyip elimdeki kadehi aldı. Defalarca derin derin öksürdüm. Meğerse içtiğim su boğazıma kaçmış. Az kalsın boğuluyordum. Ya da öyle sandım. Kafamı kaldırdığımda karanlık loş dev bir mahzende kendimi buldum. Aklımı oynatmış olmalıyım. Yüzlerce belki de binlerce insan eğleniyordu. Zevk çığlıkları duyuluyordu. Kendimi rezil bir eğlencenin ortasında buldum.

Yanımda oturan adam, "İzle bu yılanları, varacaksın salihe. Götürecekler seni, yeraltındaki sahile," dedi ve masada duran vazoyu elindeki asayla kırdı. Vazoyu kırdığı asasını yere bıraktı. İki yılana dönüştüler. Tek yaptığım düşünmeden yılanları takip etmekti. Alakasız duvara doğru koşuyorduk. Düz duvarda biz yaklaştıkça belirginleşen dev kapıyı gördüm. Oraya doğru koşuşumuzun nedenini anladım. Mahzenden gürültüler geliyor, yer sallanıyordu. Kubbeden tozlar dökülüyordu. Yerden gelen uğultu o kadar ürkütücüydü ki ayaklarım kitlendi. Yere yuvarlandım.

Yılanlar tıslayarak, "İzle bizi ruhu küçük, götüreceğiz seni Medusa'ya," dediler. Daha çok beklemeden kıvrıla kıvrıla ilerlemeye başladılar. Yılanları görenler çekiliyor, görünmez eller kalabalığı ikiye yarıyordu. Ayağa kalkıp tüm gücümle tekrar kapıya koşmaya başladım. Sağda solda korkudan perişan olmuş insanlar yere kapanmışlarken, kimileri de olanı biteni fark etmemiş eğlencelerine devam ediyordu. Üç adım kala kapı açıldı ve daha fazla koşamayarak kendimi içeriye bıraktım. Yerde yuvarlanırken etrafımda yılanların sayısı gitgide artıyordu. Önüm arkam meran(*1) seliydi. Koridor boyunca beraber gittik. Geçide girdiğimde hızla sondaki ışığa ilerledim. Geceydi. Tavandaki koca oyuklardan yıldızlar seçiliyordu. Bir yer altı mağarasına varmıştım. Ay'ın cılız ışığı ilerdeki nehre vuruyordu. Bir aydınlık bir kızıl bir karanlık derken tekrar aydınlık bastı. Çimler, kayalar başı sonu olmayan bir yer altı diyarındayım. Benden sonra gelen tüm yılanlar da giriş yaptıklarında geçide kocaman bir taş düştü. Sessizlik çökünce ne yapacağımı bilemedim. Yapayalnız kalmıştım.

Efeslilerin Byzantium MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin