XXIV

50 0 0
                                    

Sylvia, "Bizi alıkoymuşlardı, önce öyle sanmıştık. Köle pazarının yeni mallarıydık. Dikkatle bizi incelediler; kollarımız, başımız, saçımız, kulaklarımız, dişlerimiz... Yağmalanmış şehirden ayrıldık. İlk büyük toplanma yeri, adını sanını hatırlamadığım koca bir gymnasiumdu. Hiç unutmuyorum. Aklandık, paklandık. Temiz kıyafetler giydirildi. Askerler itinayla geçmişimizi dinlemişlerdi. Kimse bize köle gibi davranmıyordu. Kaderimizin değiştiğine inanmam kolay olmadı. Küçük bir ordu olana kadar kızları toplaya toplaya yola devam ettik. Kara yolculuğu bitmişti, gemilere bindirildik. Son durak Efes'ti," dedi. Gururla dinledim, sesindeki hayranlığı sezmek zor değildi. Tarihten, zamandan uzak insan kaderi gençlerini neye dönüştürdüğüyle sımsıkı bağlar içinde. Kızların başına gelen buydu.

Petronia, "Efes'e varana kadar birçok limanda durmuştuk. Köyümüzü, ailemizi arkada bırakmanın yası imparatorluğun zenginliğinde hafiflemişti. Her gittiğimiz yerde ayrı bir heyecan duyuyorduk. Efes'e vardığımızda, peri kızlarından farkımız kalmamıştı. Bembeyaz ipekli kıyafetler giydirildi. Gemiden inerken çiçeklerden taçlar takmıştık. Sürdüğümüz gül yağlarının kokusunu unutamam. Rahipler ve etrafımızdaki herkes bize kutsal prenseslermişiz gibi davranırlardı. İyilik kumaşına sardılar, acımızı ellerinden geldiğince hafiflettiler. Artemis'e aşkımız o günlerde başladı. Tapınağın görkemine sığınmış biçarelerdik. Zalimlerin pençelerinden kaçmış şanslılardık desek daha doğru olur. Artemis anamızın koynuna sarıldık, kötülüklerden çok uzakta güven içindeydik. Kimsesiz kızlara kol kanat geren tapınakçıların pek de kötü olmayan ağlarına takılan balıklardık, peri balıkları... Tanrıça Artemis'in himayesindeydik," dedi. Tanrıların iyi yüzünü dinledik. Öldürülen onca insanı düşündükçe neden bu kızların şanslı olduğunu anlamaya çalışıyordum. Mantığın bittiği, kaderin iplerinin büküldüğü hayat tezgâhı diye iç geçirdim. Kim, kendi olmaya, gerçekten karar verebiliyordu ki. İkisinin de usta savaşçılara dönüşümü o günlerde başlamış. Hekimin esrarı iştahımı iyice kabartmıştı. Avına sessizce yaklaşan aslan sürüsünden farksızdık. Petronia hekimi işaret etmişti. Sessizce derin derin nefes alan delinin başındaydı.

Hoca, "Sahip Marcus daha yirmi yaşına basmamıştı bile," diye ekledi. Eğilmiş adamı muayene eden hekimin yanına aksayarak yürüdüm. Geçmişin hüznüne kapılan ikizler sarıldılar. İtiraf edemedikleri şeyin ne olduğuna artık eminim. Bir ihtimalin ümidinin cılız ateşiyle ısınıyorlardı. Aileleri belki hayattadır diye oralara geri dönmüşlerdi. Bunca akıl oyununu boşuna yapmış olmamalıyım diye, hekimin ağzını yoklamanın tam vaktiydi. Rahatsız etmeden hekimi göz hapsine almıştık.

Petronia iç çekip, "Sassani Orduları Zeugma ve Apamea üzerine gazap yağmuru olarak yağıyordu. Canını kurtaranlar şehri terk ediyordu, faciadan kaçan kaçanaydı. O kargaşayı hatırlamak bile içimi titretiyor. Çok geçmeden yağmalamaya başladılar. İlk baskınlar başladığında Surların dışındaki tarlalardaydık. Lejyonerler Sylvia'yla beni ölümün pençesinden kurtardılar. Şimdilerde iman sorgulanır oldu. Halk büyük bir buhranın içinde debeleniyor. Zeugma'nın güvenli surlarının arkasına Artemis'e tapan müminler olmasaydı halimiz ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Bizi şehre getirdikleri ilk anda artık kutsal annenin koynunda yaşayacağımızı söyleyerek karşılıksız bir sevgiyle yaşam sevinci aşılamaya başlamışlardı. Birkaç ay da olsa o insulalarda neler öğrenmiştik neler. Efes'e vardığımız o ilk şafağı anlatabilmem mümkün değil. Artemis Tapınağının görkemini o an kapıldık, tüm kızlar aynıydı," dedi.

Deliyi kontrol ederken göz göze geldiler, mırıldanıyordu. Hekim İtzhak merhemleri hazırlamaya başladı. Hizmetliyi çağırıp koluna girdim. Ayakta durmak canımı yakmıştı. Güç bela otururken, "O annenin koynu Efes'in Artemis'i işte," dedim, arkası dönük hekime bakarak kafamı salladım. Hekim merhemi dikkatle bacaklarıma hafif hafif sürüyordu. Ağzını bıçak açmıyordu. Tek bir hakkım vardı, hoca kızlarla aralarında laflıyorlardı, "Sence kimin durumu daha kötü?" diye sordum. Kafasını kaldırıp bakınca, deliyi işaret ettim.

Yüzünde hafif bir tebessüm, "Romalı efendiyle sıradan bir köleyi karşılaştırmak," dedi, kendinden emin emin.

"Sahip Efendi, köle durumunu bırak. Bana gerçeklerden bahset," dedim, sesimdeki merakı sezdiğini yüzüne oturan ciddiyetten anladım.

"İşin gerçeği Efendi Marcus, sizi iyileştirmek benim görevim. Tecrübelerime göre üstesinden geleceğimiz bir durumdayız. Bu delinin durumunu ancak Tanrı bilir," dedi.

Şaşkınlıkla, "Sadece bir Tanrı mı?" diye hemencecik deyiverdim. Hocanın dikkatini çekmiştik, susmuşlardı.

Kulaklarımıza, çok ama çok duygusuz tonda, "Adamın bilekleri ayaklarında çivi yaraları var. Görmediniz mi?" dedi, sessiz çığlıklar tüm odayı kapladı. Petronia hışımla kalkıp yaralara baktı. Hekim yasaklıların geminizde ne işi olabilir bakışlarını yakaladığımı hiç çaktırmadım. Ayaklarıma, kollarıma kramp girdi. Hekimin gözleri hepimizden keskindi. Deli kudurup bir şeyleri söylemeye başladı. Yahudi hekimin gemimizde kaçak Hristiyan'ı hemencecik anlayıverdi, iki düşman aynı odadaydı.

Petronia, "Bu yaralar çok taze, hafiften kanıyorlar," dedi.

Hekim merhemlerimi sürmüştü. Çantasını toplarken, "Merak etmeyin. yaraları iyileştirmeye çalışacağım," dedi. Sadece görevini yerine getirdiği için, emirlere uyması, saygımı kazandı. Üstüne gitmedim. İşaret edince deliyi taşıdılar.

İkizlerle, hocayla baş başa kalmıştık. Hoca, "Delinin yaşaması lazım. Daha kötüsü konuşması gerekiyor. Rahiplerin kirli oyunu olabilir," dedi.

Petronia, "Ondan kurtulalım, zincirleriyle denizin dibini bulması çok sürmez," dedi, durumu yorumlamaktan çok emir veren o sert asker tonundaydı. İşin en doğrusu onu öldürmekti, olanların üstünü örtbas etmek en iyisi gibi kulağıma geldi.

Sylvia kardeşinin omuzlarını ovuşturarak saçlarını toparladı, "Eğer komploysa, bunun kimin yaptığını ispatlamak işimize gelebilir. Hekimin sakinliği dikkatimi çekti," diye sakince mırıldadı. Kafam karıştı.

"Adam deli, gerçeği söylediğinden nasıl emin olacağız?" dedi Petronia, kardeşinin elini öperek.

Hoca gözlerini bana dikmişti. "Pergamon'da şifa bulacak iki kişi olduk. Aceleyle hareket etmeyelim. Yorgunum," dedim. İkizler gemiyi teftişe çıktılar. Hoca hizmetlilerden kandiller istedi. Aceleyle yanı başıma kandil konuldu. Hocamın yüzünden endişe okunuyordu. Uşaklarından birini çağırıp bir şeyler istedi. İkinci ulağı yanına çağırdı, işlerini hal edince kafasını dağıtmak için okumaya koyuldu. Kontrolu elime almadım, hocam en iyisini yapacaktır. Sylvia'dan aldığım kitabı istedim, sayfalara gömüldüm. Gecenin armonisi kulaklarımda, uykuya dalana kadar okudum.

Efeslilerin Byzantium MasalıWhere stories live. Discover now