İki Diri Kaç Ölüm Eder?

24 2 0
                                    


Fısıltıları tahmin etmek zor değildi. Efes çalkalanıyordu. Villaya çıkan yollara akın etmiş olmalılardı. Kalabalığın sesini duyabiliyordum. Daha birkaç gün önce yücelttikleri efendilerinin düşüşüne tanık olma zevkini onlara bahşetmeyeceğim. İhanetin hesabını öyle ya da böyle soracağım. Evime gitmek istediğimi söyledim. Yürüyebiliyordum, aksayarak ve tutunarak odadan çıktım. Rahat gidebilmek için at arabasını hazırlattık. Eve yol alma vaktiydi. Kaç gündür buradaydım, kestiremiyordum. Hizmetlilerimin yardımıyla avluya çıktım. Küçük bir çocuk gibi havuzdan gelen su sesine yöneldim, ayaklarımı suya soktum. Dizlerime kadar suya ayaklarımı sokup sokup çıkardım. Güneşin, rüzgârın tadını çıkarırken beni bir başıma bıraktıklarını fark ettim. Seslendim, kimseler gelmedi.

Rahip tayfasının ne yapacağını kestirmek imkânsızdı. Decimus her ihtimale karşı asker sayısını attırmışa benziyordu. Neden kimse yoktu. Oraya buraya koşturan hizmetliler ve askerler göze çarpıyordu. Olağanüstü şeyler oluyordu, işin tuhafı bunu benden gizlemeye özen gösteriyorlardı. Bizim çocuklar, Akimos Hoca da ortalıktan kaybolmuştu. Kendime birazdan gelirler diyordum, gelen giden olmadı. Sükûnet, bu zamanlarda hazinedir. Başıma neler geleceğini düşünmeden yeni düşmanımı karşılamayı bekliyordum. Villanın giriş kapısına koşuşturan askerleri fark edince ayağa kalkıp duvarlara, sütunlara tutuna tutuna, aksayarak da olsa girişe doğru yürüdüm. Önemli birileri gelmiş olmalı. Odak noktası kesinlikle ben değildim. Anlam veremediğimden, merakım daha da arttı. Furius Evi'ne gelen patikadan askerler yürüyordu. Kalabalığın sesi kesildi. Ayak sesleri marşlarına karışıyordu. Olduğum yerde durdum. Hizmetliler, köleler ve malikânenin askerleri abartılı bir saygı duruşundalardı. Git gide güçlenen ayak seslerin bir yana villanın ön boşluğuna doğru gelenlere yol açtılar. Ayakta durmak zordu, lanetler beni ne hale soktu. İçim içimi yiyordu. Utanmasam korkuluklara tırmanıp geleni dikizleyecektim.

Askeri alay ön bahçeye giriş yaptıkça Decimus orada aileden olmayan herkesi dağıttı. Annem, İonnia ve Decimus arkalarındaydı. Ellerinde kalkanları, sırtlarında dev yayları ve okları görünüyordu. Kılıçları zengin işiydi. Hani uyanık olduğumu bilmesem Artemis ya da Athena geliyor diyeceğim. Biz bize kaldık. Koca villada herkes bir yerlere kaçışmıştı. Annem yanıma gelip koluma girdi. 

Ayaklarımın şişinden, öylece dikilmek canımı acıtıyordu. Sonunda iki kadın savaşçı karşımdaydı. Neredeyse imparatorlar kadar görkemli giyinmişlerdi. Göğüslerindeki Medusa işlemesi hemen göze çarpmaktaydı. Önce tanıyamadım. Miğferlerini çıkarmadılar. Biri yürümeyi bırakıp askerlerin arasına karıştı. Diğeri bana üç dört adım kalana kadar gözlerimin içine bakarak yürümeye devam etti, yaklaşınca durdu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Miğferini çıkarmasıyla zaman durdu. Hiçbir şey hareket etmiyordu artık. O karmaşa yerini nefesimi kesen acıya bıraktı. Göğsüme yumruklar indiriyorlardı. Annem yüklenince, Decimus diğer koluma girdi. Şimşekler yüreğime, ciğerime saplandı. Dizlerimin üstüne düşünce annem beni dengelemeye çalıştı. Nefes alamıyordum, omzumu ovalayan dostum Decimus'u ve acı acı hıçkıran annemi nefretle ittim. Var gücünle bağırdım, defalarca. Gerçekten nefesim kesilene kadar. O an ciğerlerimde kalan son nefesimi tüm gücümle hatta hayatımdaki tüm öfkeyle bağırarak tiksinerek içimden ittim. Tüm gücümle yere kapanmış sadece bağırarak haykırıyordum. İonnia ve Decimus beni yerden zorla kaldırıp doğrulttular. Hıçkırarak ağlarken Decimus tokat attı, istemeyerek nefes aldım. Gönlümün yıkık tahtının sahibesi, yeminli bakire Petronia'ydı karşımda dikilen. En az on yıldır görmediğim savaşçı asker kadınım. Ölümünü duyduğumdan beri yaşamayı terk ettiğim şu zavallı hayatımın bir zamanlar tek amacı. Boşu boşuna yaşanmış sahte bir yasın kurbanı olduğumu anlayana kadar ağlamaya devam ettim. Elimle önce ağzımı kapatmaya çalıştım, yetmedi gözlerimi de kapatmak istedim.

Efeslilerin Byzantium MasalıWhere stories live. Discover now