8-Evlilik

4.4K 191 9
                                    

8-Evlilik
Laura kamer rivera

Gün doğduğunda hızlıca yataktan kalktım. Yapmam gereken çok fazla şey vardı. Toparlanıp bir şekilde yeni bir hayata başlayacaktım. Ya babamla ya babamsız. Zaten arkamda bıraktıklarımın her an gün yüzüne çıkmaya korkusu vardı. Saate baktığımda sabah yediye geliyordu. Diğerlerinin uyandığınden emin olmadığım için sessizce mutfağa girdim.

Dolaba kısa bir bakış attım. Teşekkür etmek için en azından bir kahvaltı hazırlayabilirdim. Her konuda bana yardımcı oluyordu. Beni kullandığını düşünmüyordum. Mutfağın içine konulmuş masaya güzel bir kahvaltı hazırladım. Çoğu gün kahvaltı yapmaya çok vakit bulamazdım. Okula gittiğim dönemde sabah erkenden çıkar derslere girer ardından işe giderdim. Sonrasında bu iş tam zamanlı olduğu için kahvaltıya ayıracağım vakitte uyumayı tercih eder olmuştum. Aklıma okulum geldiğinde devam edemeyeceğimden emindim. Türkiye'de tekrardan üniversite başvurusu yapsam bile Türkçem hiç yoktu. Şu an için önceliği Türkçe'ye ve vatandaşlığa vermeliydim.

Kahvaltı masası tamamen hazır olduğunda Meriç'in kapısını çaldım. Onu uyandırmanın kolay olacağını düşünmüştüm. Büyük bir ısrarla tekrar çaldım. Hala içeriden bir ses yoktu. Tekrar çaldığımda karşıdaki kapı açıldı. Gökhan üstünde siyah bir tişört ve aynı renk bir spor şortuyla çıkmıştı. "İçeri girip dürtmezsen uyanmaz. Ses işlemiyor o çocuğa." Kaşlarım çatıldı. "Sen uyandırır mısın? Kahvaltı hazır." Başını salladı. "Ellerine sağlık. Çay da var mı?" Meyve suyunu bulunca çaya gerek görmemiştim. "Eee şey... Meyve suyu var. Karışık hemde." Güldü.

"Tamam boşver ben hallederim." Elini salladı hafifce. Sonra Meriç'in odasına girdi. Bir dakika sonra Meriç'in küfür eden sesini duydum. "ABİ ELİNİN AYARINI DİKSİNLER SENİN BÖYLE İNSAN MI UYANDIRILIR?" Türkçe bağırışı anlamasamda şikayet ettiği belliydi. Üstsüz bir şekilde odasından çıktı. İsyan eden bir yüz ifadesi vardı.  "Bilmenizi isterim ki sizin gibi mutantlar hariç normal insanlar sabahın yedisinde uyuyor."

"Saat sekiz olmak üzere yedi sayılmaz." Meriç kaşlarını çatıp bana dil uzattı. Huysuz bir çocuğa dönüşmüştü. "Bugün bir Türkçe kursuna yazılacağım." Başını salladı. Gözleri açık uyuyordu. Gökhan söze girdi. Kendine çay hazırlıyordu. "Dil kursu olan bir tanıdığım var. Oraya yazılırsın hem daha kolay olur hemde yeni insanlarla tanışırsın." Tebessüm ettim. "Yardım için teşekkür ederim."

"Ne yapmayı planlıyorsun? Vatandaşlık konusunda?" Dudak büzdüm. "Kurstan çıkıp babama gideceğim. Tekrar konuşmam lazım. En kolay yöntem bana soyadını vermesi. Para falan istemiyorum sadece burada yaşayabilmek için vatandaşlık lazım. Kursa devam edicem kurstan arta kalan vakitlerde iş arayacağım."

"İş konusunda da bir yardımımız olabilir." Güldüm. "Cidden ben yardımsız bir şeyler yapmayı denemek istiyorum. Olmazsa yardım isterim cidden." Başını salladı.

Kahvaltı sonrası Meriç beni kursa bıraktı. Bu sabah öğrenmiştim ki okulunu dondurmuştu. Normal şartlarda 2 gün önce dönmesi gerekiyormuş ama okulu dondurmuş. Bunu neden yaptığını anlamamıştım. Gökhan'a göre çoktan yapması gereken bir şeymiş. Bunu dediği zaman Meriç'ten kötü bakışlar kazandığı için devam etmemişti. Kurs eve yakındı en azından toplu taşıma ile gelebileceğimi düşünüyordum. Kurs öğretmenlerinden Serhan Bey'le tanışmıştım. Gökhan'ın arkadaşıydı.

Yarın tekrar gelip seviye tespit sınavına girecektim sonrasına ona göre bir program ayarlayacaktık. Kurstan çıktığımda Leyla'dan babamın numarasını istemiştim. İkinci çalışta telefon açıldı. "Efendim?" Yutkundum. "Şey benim Kamer..." Bir süre sessizlik oldu. "Dinliyorum."

"Yüz yüze konuşabilir miyiz?" Sağ bacağım titremeye başlamıştı. Stres oluyordum. "Neredesin? Konumunu at şoförümü yollayacağım." O kel abiyi yollayacaksa hiç yollamasın daha iyi. "Ben kendim gelirim sen konum atar mısın?"

YALAN HAYATWhere stories live. Discover now