97. Bölüm : DENİZ

8.7K 321 151
                                    

Deniz

Hastaneden çıkar çıkmaz ve eve girer girmez kendimi bir duşun altına atmıştım. Üç gün sonra taburcu olmuştum ve Alihan şu an Deniz'in başında nöbet tutuyordu, uyanmaması için. Bedenim eskisi gibi hissettirmese de, duş almaya erinmiyordum.

Bornozumu üzerime takıp ıslak saçlarımı havluya sardıktan sonra odamıza gittim ve gördüğüm görüntü ile duraksadım.

Alihan, bebek beşiğinin kenarına kollarını yaslamıştı ve uyuyan minik oğlumuzu izliyordu. Benim geldiğimi bile duymamıştı, o kadar büyük hayranlıkla oğlumuza bakıyordu ki, kısa bir anlığına gözlerim dolmuştu.

Ona yaklaştığımda kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. "İyi misin?"

"İyiyim, biraz ağrım var sadece..." dediğimde beni yanına oturttu ve boynuma derin bir öpücük kondurdum. "Sen nasılsın?"

"Çok iyiyim..." dedi ve Deniz'e baktı. "Baksana şuna ya. Çok tatlı. Çok küçük, elimizde büyüyecek resmen."

Yüzümde büyük bir gülümseme ile bebeğime bakarken aynı zamanda Alihan'ın elini tuttum. "Henüz üç günlük. Büyüyünce nasıl olucak acaba..."

"Babası gibi yakışıklı olur kesin." dediğinde gülmeye başladım.

"Anasını unutma bence!"

"Nasıl unuturum?" dediğinde elini yanağımda hissettim. "Sarı güzelliğim, çok özledim seni..."

"Ben de seni çok özledim sevgilim..." diye mırıldandım ve elini tutup öptüm. "Bedenimin biraz daha dinlenmesi gerekiyor. Biraz düzelmem gerekiyor. Ama iyi hissettiğim ilk anda, sana öyle bir gece yaşatacağım ki..."

Sırıttı. "Bundan şüphem yok. Önceliğimiz bu minik bey yani..."

"Yani..." dedim onu onaylayarak ve oğlumuza bakakaldım. "Fakat bizim ateşimizi bu minik bey de engelleyemez gibime geliyor."

"Üç gün geçti fakat ben onu bir kez bile koluma almadım." dediğinde bu konuyu açacağını biliyordum. Ve evet, dürüst olmak gerekirse, kendi oğlunu bile eline almaması beni düşünme noktasına getirmişti. "Korkuyorum. Canını yakarım falan diye korkuyorum. Hazır değilim galiba..."

"Sevgilim, neden böyle hissediyorsun ki?"

"Bilmiyorum, sanki ona dokunduğum an kötü şeyler olucakmış gibi hissediyorum." dediğinde geçmişini kastettiğinin farkındaydım. "Daha minicik, Liya. Elime alırsam canını acıtırım belki. Elim hafif değil ki..."

Kolunu okşamaya başladım. "Alihan, geçmişini düşünüyorsun yine değil mi?"

"Katilim ben, Liya. Sayamadığım kadar can aldım, ellerim kan içinde. Bu ellerimle ona dokunmak doğru hissettirmiyor. Çok kötü hissediyorum. Böyle hissetmek elimde değil."

"Çok detaylı düşünüyorsun. Ona bakarsan bende mükemmel değilim? Bende öldürdüm. İkimizde mükemmel değiliz bu konuda. Ama bunları düşünmüyorum. Çünkü gereksiz detaylar bunlar?"

"Haklısın. Haklı olduğunu biliyorum. Yine de böyle hissetmekten başka şansım yok."

Bebeğimizin tatlı mırıldanmaları kulağımıza dolarken gülümsedim ve gözlerini açtığı anda, büyük bir heyecana girdim. Gözleri çok açık bir maviydi ve sonra koyulaşmaması için dua ediyordum.

"Uyandı..." dedi Alihan mutlulukla.

"Annem," diye seslendim oğluma ve minicik eline dokunduğumda ayaklarını hareket ettirmeye çalıştı. "Günaydın..."

Mahkumiyet (+18)Where stories live. Discover now