3| ''You don't know what kind of hell you're in yet, Jungkook.''

2.3K 251 126
                                    


3: "You don't know what kind of hell you're in yet, Jungkook."


Jungkook ve Jihyo'nun araba yolculuğu oldukça sessizdi. Jihyo bu sessizlikten sıkılıp, sık sık konuşması için babasına baksa da, babasının bakışları yolda sabitti. Bir taraftan dikkatlice araba kullanmaya özen gösteriyor; diğer taraftan ise düşünceleriyle boğuşuyordu. 

Bugün Jimin ile açık görüşme yapacaktı ve çok heyecanlıydı. İlk defa bu denli önemli bir dava alacak olan avukatın, davayı başarıyla tamamlayacağına olan inancı çok azdı. Başarısızlıklara alışkın olan Jungkook, başarıya ulaşmayı çok nadiren düşünürdü. Belki de bu sebepten, kendine olan güvensizliği, onu başarılı olacaksa bile başarısızlığa sürüklerdi.

Jihyo, bu sessizliğe daha fazla katlanamayacağını düşündüğünde, "Baba," diye seslenerek, babasının yola kitlenen bakışlarını kendisine çevirmesini sağlamıştı. "Sana bir şey soracağım."

"Tabii ki bebeğim, sor bakalım."

Jihyo, oturduğu koltuktan babasına doğru dönerek yüzünü rahatça görebileceği bir konuma geldi, "Babamı seviyor musun?"

Babası bu soruyu beklemediği için neredeyse arabanın kontrolünü kaybedecekti, hemen kendini toparladığında direksiyonu daha sıkı tutarak, "N-ne?" diye sormuştu, şaşkınca. "Nereden çıktı bu, Jihyo?"

Kekelediği gerçeği Jihyo'nun gözünden kaçmamıştı. Kaşlarını çattı ve dudaklarını büzdü. Bir an babasının, Taehyung babasını sevmediği gerçeğini düşünmüştü. Neredeyse ağlayacak gibiydi. Fazlasıyla duygusal olan minik kız, kendi yersiz düşüncelerinden bile etkileniyordu.

"Neden şaşırdın ki?" demişti, Jihyo. Ses tonu biraz sertti, "O senin kocan öyle değil mi?"

"Evet, öyle. Sadece bir anda sorduğun için şaşırdım."

"Yine de hemen cevaplaman gerekmez miydi?" demiş, ses tonundaki şüphe Jungkook'u iyice tedirgin etmişti. 

O an tek düşündüğü, kızının neden böyle bir hisse kapıldığıydı. Hiçbir şeyi doğru dürüst yapamadığını düşünen Jungkook için, bu durum ikinci bir yıkım demekti. Kocasına olan sevgisini hissettiremediğini bilmiyordu. Oysa küçük kızı bile bu durumu fark etmişti.

"Çok ama çok seviyorum babanı," derken sesi cılız çıkıyordu. Boğazına oturan yumru, konuşmasını güçleştiriyordu. "Sadece böyle bir şeyi düşünüyor oluşuna şaşırdım ve ne tepki vereceğimi bilemedim."

"Son zamanlarda aranızın kötü olduğunu hissediyorum. Bu yüzden sordum, baba."

Jungkook'un bakışları bir anlığına, yoldan kızına doğru döndü. Başını iki yana sallarken, "Böyle bir şey yok." dedi, kendinden emin bir şekilde. Yalan söylemeye alışkın olan bir adam için, rol yapabilmek kolaydı. Jungkook içten içe, üzüntüden kan kusmak istese de gülümsedi ve bir kez daha yeniledi, "Babanla aramız çok iyi, kızım. Eğer böyle düşünüyorsan çok üzülürüm. Lütfen kötü düşünceleri aklından at, henüz dokuz yaşındaki kızımın düşünmesini isteyeceğim son şeyler bunlar."

Jihyo başını sallamakla yetinmişti. Babasına ne söyleyeceğini kestiremediği için suskun kaldı, zira aklında bir sürü düşünce vardı. Hepsi kötü düşüncelerdi. Babasının eve geç gelmesi, Taehyung babasının son zamanlarda üzgün olması; kahvaltı masasında oluşan derin sessizlikler ve babasının artık sık sık Jihoon ile uyuyor oluşu, Jihyo'yu bu kötü fikirlere itiyordu.

Henüz dokuz yaşında olmasına rağmen dizi meraklısı olan minik kız, doğal olarak televizyonda izlediği dizilerden etkileniyordu. Aldatılmanın ne demek olduğunu bile bu şekilde biliyordu. Dizide izlediği çiftlerle babalarının davranışları paralellik gösteriyordu. Jihyo, olaya yalnızca aldatma boyuttan bakabiliyordu çünkü aldatılmak dışında bir ayrılık sebebi henüz öğrenmemişti. Bu yüzden de aklına başka bir şey gelmiyordu.

Paradise | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin