29| ''The world is yours.''

2.4K 288 970
                                    

Merhaba, yepyeni bir bölüm. Tamı tamına iki sene sonra yazıldı.

Aden paslanmıştır, artık kavga dövüş görmeyiz, rahat rahat bir bölüm okuruz... diye düşünen varsa eğer, size eskiden benimsediğim bir slogandan bahsetmek istiyorum: Bölüm, KAVGA, KAVGA ve DAHA ÇOK KAVGA, şeklinde ilerlemeye devam ediyor çünkü bu Paradise... Bu yazılı olmayan bir kuraldır, Paradise'da gün yüzü görülmez... Kimse mutlu olmaz... Mutluluk nedir bilmez...

Lütfen çok ama çok yorum yapın ve oy vermeyi unutmayın. Ben Paradise'ı bitirmeyi sahiden çok istiyorum ve iki sene önce kalsaydım, zorlama bir şekilde bitirecektim. Şimdi ise acele etmiyorum. Final için bir zaman da vermiyorum. Belki 35 belki 40... Yazmak istediğim her ne varsa yazacağım ve o zaman final vereceğim. Bu süre zarfında da tüm emeklerim Paradise üzerinde olacak. Tabii siz okur, bol bol yorum yapar ve oy vermeyi ihmal etmezseniz...

Sizi seviyorum, iyi okumalar.

Birden fazla hayat yaşayanı
Birden fazla ölüm bekler.
-Oscar Wilde

29: "The world is yours."

Jeon Jungkook'a ait olan lüks araç, Jeon ailesinin yaşadığı evin otoparkına ulaştı. Arka koltukta oturan patron bir süre oturduğu koltuktan kalkmadı. Derin ve pis düşüncelere dalmıştı. Yugyeom dikiz aynasından patronunu kontrol etti. Onun ifadesiz suratına baktığında, sinsi fikirlerini kafasında tarttığını değil de bıkkın ve kederli olduğunu sandı; zaten Jungkook yüzündeki maskeyi çıkarmadığı sürece, onun ne hissettiğini anlamak pek de mümkün değildi.

Sonunda cesaretini topladı. "Bay Jeon, evinize vardık."

Jungkook gözlerini kısarak dışarı baktı. Geldiklerini şimdi fark ediyordu. "Ah, pekâlâ."

"Eğer eve gitmek istemiyorsanız sizi başka bir yere götürebilirim. Mesela şirketinize ya da otele."

Jungkook'un dudaklarında, insanın tüylerini diken diken eden "tuhaf" bir gülümseme belirdi. "Biliyor musun Yugyeom? Bir zamanlar köpek gibi çalışmak zorundaydım. Arka koltukta oturan ve ahkam kesen o adamlar biri değildim. Ön koltuktaydım. Her daim hizmet etmeye mecbur, fakirliğiyle ve alt kesime ait bir insan oluşuyla dalga geçilen... hor görülen ve aşağılanan... Bu imajdan sıyrılmak için kıçımı yırttım. Ama başarılı olamadım. Sonra... ağabeyimden yardım istedim. Ailemi geçindirmek için buna mecbur olduğumu düşündüm; anlıyor musun? Ne yaptıysam onlar için yaptım ya da öyle olduğunu sandım. Sonra eve geç gelmeye başladım. Onları göremiyordum, çocuklarımla vakit geçiremiyordum, kocam bana kızıyor, sanki, siktir," başını iki yana salladı ve güldü, "sanki gözüm başkasını görüyormuş gibi onu aldattığımı söyleyip geceleri ağlıyordu. Bunu her hatırladığımda kafamı duvarlara vuruyorum. Demek ki onu sevdiğimi hissettiremeyecek kadar eksik bir adammışım."

"Bence siz... eşinizi çok seviyorsunuz."

Jungkook başını önüne eğdi ve tekrar gülmeye başladı. Bir psikopatı andırıyordu. Yugyeom gibi yer altında yetişen bir adam için bile korkunç bir manzaraydı. "Onu çok seviyorum. Doğru. Ama ben bu hayatta en çok sevdiklerime zarar veririm."

Yugyeom hiçbir şey söyleyemedi. Patronu ise devam etti: "Bir zamanlar o aptal orospu çocuğunu da seviyordum. Annem ve babam öldüğünde küçük ve çaresizdim. Ona tutunmak istedim. Ama o ne yaptı? Şu an sahip olduğum bu kişiliği oluşturmak için bana eziyet etti." Gülmeyi kesti, "Şimdi ise, yarattığı bu adamı öldürmek istiyor." Artık hiç olmadığı kadar ciddi ve tehlikeydi. "Ama ölmeyeceğim." dedi, bastıra bastıra. "Ölemem. Daha istediğim hayata ulaşmadım. Hâlâ çocuklarımı istediğim kadar göremiyorum. Hâlâ kocam, Sooyoung'u her gördüğünde onu aldatacakmışım gibi tepki veriyor ve ona saldırmaya an kolluyor. Hâlâ... bir zamanlar hizmet etmeye mecbur olduğum o adamdan, Seongho'dan, intikamımı almadım. İşte Seokjin'in anlamadığı şey bu. O tek bir şey istiyor. Beni öldürmek. Ben ise bu dünyayı ele geçirmek istiyorum; onların sahip olduğu tüm dünya, benim olsun istiyorum."

Paradise | TaekookWhere stories live. Discover now