sekiz | sorular ve cevaplar

163 8 13
                                    

selamlar, bu kurguyu çok seviyorum ve gidişatımız çok güzel olacak ama o değeri görmüyor ve üzülüyorum. bol yorum bekliyorum lütfen, oy vermeyi de unutmayınn. keyifli okumalar 🔮

"günaydın."

"günaydın." diyerek yanıtladı gereğinden fazla neşeli kızılı. berk'in de neşeli olmadığını onu mutlu etmeye çalıştığını biliyordu. ama şuan beklemediği bir yerdeyken, istemediği bir durumda bulunurken mutluymuş gibi davranmak onun yapabileceği bir şey değildi.

"rahat uyuyabildin mi? yani kendi yatağından başka bir yerde uyumak zor gelmiş olabilir." buzdolabından süte uzanıp sonrasında da dolaptan mısır gevreği çıkarırken kızla bir şekilde sohbet etmek istiyordu. kafası biraz da olsun dağılsın, yaşadığı ve de yaşamaya maalesef ki devam etmek zorunda kalacağı hayatı bir süreliğine de olsa ona unutturabilmeyi çok isterdi.

"uyudum." tepeden dağınık topuz yaptığı saçlarından inmiş ensesindeki tutamları oynuyordu. "seni sormalı, yatak zaten rahattı. sen uyuyabildin mi koltukta?"

önemli değil derce elini havada salladı. "ben iyiyim merak etme sen beni."

"bu ne zamana kadar sürecek?" oturduğu sandalyeden öne gelerek kahvaltıyı hazırlamaya koyulan kızıla baktı. "ben cidden sana karşı mahcup hissediyorum, sende ne kadar kalacağım belli değil ve bir düzeni kurmamız gerek diye düşünüyorum."

konu berk'in ilgisini çekmişti. genç kızın karşısındaki sandalyeye ters oturup bacaklarını iki yana yerleştirdi, kollarını sandalyenin üzerinde birleştirip çenesini de koluna yasladı.

"şuan için düzensiz bir şey göremiyorum ben."

"kısa süreli yaşamda göremezsin. ben burada ne kadar süre kalacağım, ne olacak hiçbiri belli değil ki."

"ne olmasını istiyorsun sen peki?"

"senin yatağını işgal etmek istemiyorum öncelikle."

"aybike, koltuk inan bana en az yatağım kadar rahat. ve rahatına düşkün biri olarak rahat etmesem bunu söylerim. gerçekten. inan bana. başka bir problemimiz var mı?"

"yok diyebileceğim kadar iyi mi her şey?"

"nasıl yani?"

"içinde bulunduğum duruma bakınca."

sürekli aynı şeyden mızmızlanmak istemiyordu. o yüzden tek cümleyle özetlemiş olmak istedi. karşısındakinin kahve gözlerine baktığında karşılığı sımsıcak bakışlar olduğunda tüm bu güvensizliğin içinde güvende hissediyordu.

berk gözlerini gözlerinden çekmeden elini tuttuğunda vücudunda bir değişim meydana gelmişti bir anda. içini bir dalgalanma, heyecan dalgası kaplamıştı.

"içinde bulunduğun durum, senin tercih edebileceğin bir şey değildi. tercih seçeneğimiz yoksa da moralimizi bozmamıza gerek yoktur. moralini bozma aybike, başına bir şey gelmeyecek. kimse seni incitemeyecek. tadın kaçtığında, canının yandığını düşündüğünde ben burdayım. ne zaman istersen."

aybike, kendini bu kadar değerli hissettiren bu çocuğun söylediklerine karşı yerinden kalkıp bir adım karşısında olan çocuğa sıkıca sarıldı. dizine otururken bulmuştu kendini, farklı bir niyet yoktu bu oturuşta. sadece yakınlık ve sıkıca sarılmanın hissettirdiği sıcaklık vardı.

kızıl, genç kızın sokuluşuyla hemen sarmaladı onu. yalnızdı, bunu biliyordu ve hissediyordu. o yalnızlığını, kırgın yorgunluğunu almak için de sıcacık saracaktı onu. yanında olduğunu tamamıyla hissettirmek istiyordu.

"iyi ki varsın."

"sen de iyi ki varsın güzelim."

saçlarını sevip gözlerini kapattığında birkaç saniye olmadan kalkmıştı aybike. fazla bile kalmıştı o çok güzel saniyelerde.

"ee, bugün ne yapmayı planlıyorsun?"

sesinin titreyişini kahretsin ki engelleyemedi, o heyecanın süregelen etkisiyle olan bir şeydi. yapacak pek de bir şey yoktu.

"bir şey planlamamız mı gerek?"

"devamlı soru sorup yanıt olarak başka bir soru mu soracağız birbirimize yoksa nihayet iletişim kurmaya başlayacak mıyız?"

"niye?" ayağa kalkıp birkaç yavaş adımla kızın karşısına gelince durdu. "iletişim kuramıyor muyuz?"

genç kız gözlerini kocaman açıp al işte bakışlarını tamamladığında da gözlerini kısıp derin gamzeleriyle gülümsedi kızıl çocuk. elini yavaşça havada salladı.

"tamam tamam, haklısın. ımm, bugün ne yapıyoruz... biraz dışarı çıkmaya ne dersin?"

"dışarı mı?"

"ya evet. peşimizde bizi kafese tıkıp üzerimizde deneyler yapmak ve beynimizi çürütmek isteyen ruh hastaları var diye eve tıkılmak zorunda değiliz herhalde, ben henüz takip edilmiyorum. senin de izini kaybettirdiğimizi düşündüğüme göre bugün dışarı çıkıp biraz kafamızı dağıtabiliriz."

"içime su serptin berk gerçekten tam da bunları duymaya ihtiyacım vardı."

cümlelerinin başında söylediklerine atıfta bulunması kızılı yeniden gülümsetti. önündeki kıza doğru bir kısa daha adım attığında da elini olabildiğince hassasiyetle çenesine yerleştirdi, sevdi. genç kız bu hareketle istem dışı bir şekilde gözlerini kapatsa da tekrar açabildi. kızılın çenesindeki elini tuttuğunda da elalar teşekkür ediyordu kahveye. dilinde söyleyecek güç kalmamıştı çünkü.

bakışlarını ne kadar dirense de yine istemsizce oğlanın dudaklarına kaydırdığında orada çok da uzun değil ama beklediğinden daha uzun süre takılı kaldı. kendine gelmesi birkaç saniye sürdü ama daha önce hiç birkaç saniyeyi bu kadar uzun yaşamamıştı.

bir adım gerilemek zorunda hissetti kendini, geriledi de.

"berk, teşekkür ederim."

"bir kez daha senden teşekkür duyarsam cidden bozuşuruz. tamam mı?"

söylediklerinin ciddiyetini azaltmak ve yumuşatmak adına göz kırptı kıza. genç kız ise o an anlamlandıramadığı bir şekilde daha da heyecanlandı ve gülümsedi ona.

telefonunun bir yerlerden çaldığını fark ettiğinde odağını oraya yönlendirip telefonuna gitti. bu durum bir rüyanın içindeyken çalan alarmın en başından beri orada çalmasına rağmen bir süre geçtikten sonra onun alarm olduğunu beynimizin algılayıp uyanması gibi uyandırmıştı aybike'yi.

"alo, efendim süsim?"

"kızım nerelerdesin ya? arıyorum arıyorum hep bir meşgul. bu ne böyle ben hiç ulaşamayacak mıyım sana?"

"ya yoğundum bu ara birazcık. işlerim vardı anlatırım sonra." göz ucuyla berk'i kontrol ettiğinde kızılın onları dinlediğini anlamak çok da zor olmadı.

"ne yoğunluğu bakalım bu? yeni tanıştığın şu kızıl heykelle mi alakalı?"

aybike'nin ela halkaları yeniden olduğu yerde büyürken berk'in alttan alttan sırıtarak yaptığı ağız hareketleri telefonda söylenenleri duyabildiğini açıklıyordu. genç kız kulağındaki telefonun sesini mümkün olabildiğince kısarak devam etti konuşmasına.

"hı hı, öyle oldu. anlatırım ben sana sonra tamam mı şimdi kapatmam lazım."

"ha duyuyor mu şuan beni?"

evinde bir bebek uyuyormuşçasına sesini kısarak konuşuyordu şimdi esmer kız.

"yok hayır."

"iyi bari, bu akşam konuşuyoruz her ne olduysa anlatıyorsun yoksa telefonu kapatmamakla tehdit etmek zorunda kalacağım."

"tamam tamam, anlatacağım tabi ki her şeyi deli sana anlatmayıp kime anlatacağım?"

telefonun ucundan öpücük sesi geldikten sonra kapandı telefon. arkasını döner dönmez berk'le karşılaşan kız, bir şeyler söylemeli miyim yoksa söylememeli miyim ikilemindeyken kızıl çocuk onu bu durumdan kurtardı.

"hazırlan hadi, gidiyoruz."

"nereye?"

"soru işareti içeren cümleler kullanmayacağımız bir yere."

e.t. | ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin