Her Son Bir Başlangıç

8.4K 390 19
                                    

Haluk Bey mahallenin kahvesine girerken buraya son gelişi olduğunu bilmenin hüznünü yaşıyordu.

Çaycı Ahmet yaşlı adamı görünce saygıyla ayağa kalktı.

"Haluk Abim gel otur. Hemen çayın geliyor."

"Sağ olasın Ahmet"

Cam kenarındaki masaya oturarak Cumhuriyet gazetesini eline aldı ve okumaya başladı. Oğlu Çağdaş'ın ısrarlarına rağmen haberleri internetten okumaya alışamamıştı. Gazetenin tadı başkaydı, kendini küçücük ekrana hapsetmekten hoşlanmıyordu adam. İş bilgisayarını bile kalfası Halide kullanırdı.

Aklı Halide'de kalmıştı dükkandan çıkarken. Sağlık durumunu, doktorun önerisini ve kararını açıklamıştı ve ağlayarak karşılık vermişti kadın.

Haluk Bey'in kalbi iyi durumda değildi emekliliğin zamanı gelmişti. Kararı netti eşi Meryem Hanımı alıp Akçay'daki yazlıklarına temelli taşınacaklardı kısa zaman sonra.

Yıllarını verdiği eczanesini kapatmayacaktı elbette. Oğlu Çağdaş da annesinin isteğiyle eczacılık okumuştu. Biraz gecikmeli de olsa geçen yıl mezun olmuştu oğlan.

Maddi olarak zorlansalar da iki senesini yurtdışında geçirme isteğine karşı koymamıştı ailesi. Ancak bir sene olmadan geri dönmüştü çocuk.

Erkek arkadaşı Tamer yüksek lisans yapmak için giderken, ondan ayrı kalmak istemeyen Çağdaş da çocuğun peşinden gitmişti; ancak annesinin evhamları ve olumsuz hislerinin doğru çıkması uzun sürmemişti.

Tamer yüksek lisans yaptığı bölümdeki bir hocaya gönlünü kaptırmış Çağdaş'a ise kapıyı göstermişti kolayca.

Kalp kırıklığı ve boşa geçen bir sene çocuğa kalanlardı. Amerikadan döndüğünde burada barmenlik yapmaya başlamıştı oğlan. 

Bir dükkana kapanıp ilaç satmaktansa kokteyl yapmayı daha keyifli buluyordu anlaşılan. Bir sürü yeni insanla tanışmak, beğendikleriyle yaptığı kaçamaklarla Tameri beyninden silmeye çalışmakla geçiyordu zamanı. Toparlaması biraz zaman almıştı ama oğlu güçlüydü. Öyle ilk fırtına da kendini koyvermemişti. Şimdi hiç istemese de babasının işini devralması, eczanenin başına geçmesi gerekecekti ve çocuğun henüz bundan haberi yoktu.

Haluk Bey'in ise oğlunun yönelimi kaynaklı endişeleri vardı. Ayrıca asi tavırlarıyla da burada kabul göremeyeceğini düşünüyordu oğlanın. Alışmakta zorlanacağı da cabasıydı.

Eşcinsel olduğunu anlarlarsa mahallenin serserileri rahat bırakmazlardı onu. Ama burada işler yolundayken tecrübesiz oğlan başka bir semtte sıfırdan başlayıp bir eczaneyi işletemezdi. Kendi kurulmuş bir düzeni ve işleri varken yeni bir iş kurmakta yanlış olurdu. Bunun için yapacak masrafları da ailesini zorlardı.

Haluk Beyin ileride gerçekleştirmeyi düşündüğü dükkanı başka semte taşıma işine kalp sağlığı engel olmuştu işte.

Çayı bitince vedalaşmak üzere diğer masalara uğradı adam. Durumu anlattı, helalleşti bunca yıl yoldaşlık ettiği mahalleliyle.

"Ömer oğlum yok mu?" diye sordu Hakan'a "Onunla da hellalleşseydik, vedalaşsaydık yıllardır komşuluk yaptık. Ne o beni üzdü ne ben onu."

"Yok Haluk amca bi arabanın motor arızası varmış, sanayide o yüzden Ömer."

"Hay allah hiç yaş tahtaya basmazdı bu çocuk, onu bile kandıran çıkmış ha?" diye şaşırdı adam.

Hakan fazla açık vermemek için, "Öyle valla. Profesyonel yalancıya denk gelmiş." dedi aklındaki kişiyle soğuk bir şekilde. Ömerin 1 senedir kendinde olmayışını her şeyi otomatiğe bağlamış gibi duygusuzca yaşadığını gizleyebildiği kadar gizleme peşindeydi oğlan.

Kendisinden başkasının Cihat'ın evlenmesiyle bu durumun bağlantısını kurmasından ödü kopuyordu. İkisini ilk öğrendiğinde sayıp sövdü, haftalarca konuşmadı onlarla.

Bir gün Ömer, yol verme kavgası yüzünden bıçaklandığında ise hastaneye ilk koşan Hakandı yine. Ömerin refakatçisi de Cihattı elbette. O gece hastane odasında sabaha kadar dertleştiler. Sevdalarına saygı duymaya karar verdi Hakan. Zaten duymayıp ne yapacaktı? Ya dostunu silecekti ya da saygı duyup kabullenecekti. Silmek kolay değildi. Cihat evlenene kadar ilişkilerini saklamaya uğraştı, oğlanın attığı son dakika golünün hesabını da soramadı arkadaşına.

Ama içine öyle taş oturmuştu ki bunu beklemiyordu. Kendisi böyleyse Ömerin duygularını düşünemiyordu.

Düşündüğü her an öfkesi azalmak yerine artıyordu ama öfkesini çıkaracak bir fırsatı olmamıştı ne yazık ki. Zaten Cihat da mahalleye gelemiyordu ki konuşsunlar. Üçünün, arkadaş grubunun dördüncüsü ve en büyükleri Erdi'ye bir tiyatro oyunu sergiledikleri whatsapp grubu dışında bir iletişimleri yoktu uzun süredir.

Ömer, onunla bu konu hakkında konuşmasını da yasaklamıştı. Belli ki tamamen silmek ve bu defteri kapatmak istiyordu. Hakan'da hatırlatacak hiçbir şey yapmamıştı.

Haluk Bey, kahvehaneden çıkarken ve herkese içten  bir tebessümle veda ederken mahallelide bir burukluk hakimdi. 30 yıllık komşuları, merhametli, ilaç alacak paraları olmadığında maaş günlerini bekleyen, her türlü acil duruma koşan pansumanı malzemlerin ücretini almadan yapan adam gidiyordu demek.

Yerine gelecek oğlunu da merak etmeden duramıyorlardı. Haluk Bey gibi birinin yetiştirdiği çocuk da kendi gibi olurdu herhalde.

Acının İlacı (BxB)Where stories live. Discover now