5

18K 766 19
                                    

Önümdeki tabak çanak yığını gittikçe büyümeye devam ediyordu. Bu işimdeki dördüncü günümdü ve yoğun olmadığı bir gün görmemiştim daha. Şükür ki henüz bir şey kırmamıştım ama hızlı olmaya çalışırken bu daracık alanda bir şey kırmam an meselesiydi. 

Harun Bey'den o günden sonra ses çıkmamıştı. Çıkmasını da beklemiyordum zaten. Gerçekten hiç bir beklentim yoktu. Dedem ise çalıştığıma sevinmiş miydi sevinmemiş miydi anlamamıştım. Ama söylenmeleri gün geçtikçe artmaya devam ediyordu. Katlanırdım.

Gün sonuna yaklaşırken artık parmak uçlarımı zor hisseder olmuştum. O günü de kazasız atlatıp, günlük paramı alıp evin yolunu tutmuştum. Ne zamana kadar bu şekilde çalışacaktım bilmiyordum ama şu anda elimden gelen tek şey işten eve, evden işe gitmek oluyordu. Belki haftanın sonunda dedeme parasını verince az da olsa susmasını sağlayabilirdim. 

Evin önüne gelmiştim. Derin bir nefes alıp bırakırken sağa sola bakındım. Ne arıyordu gözlerim bilmiyordum. Ama bir arabaya takılı kaldı. Tanıdık bir arabaydı. Beyaz bir araba. İçindekini de yalnızca bir kere görmüştüm. Harun Bey'in geldiği o gece. Harun Bey ile tartışan o kişi yine aynı yerde durmuş bana bakıyordu. Pekala bu oldukça korkutucuydu. Daha fazla oyalanmadan hızla eve girdim. Kimdi bu herif? Camın perdesini aralayıp arabayı görmeye çalıştım. Araba bir süre farları yanarak bekledi. Bekledi. Bekledi... Ve en sonunda gitmek için hareketlenince derin bir nefes aldım. Cidden korkutucuydu. Hayatımda yeterince aksiyon vardı zaten. Bir yenisini daha istemiyordum. 

Ev karanlıktı, sessizdi. Dedem ya uyuyordu ya da henüz eve gelmemişti. Uyuduğunu sanmıyordum. Uyusa horultusu duyulurdu. Yüksek ihtimalle henüz gelmemişti. Bu saatte dışarda olmasının ise tek bir açıklaması vardı. İçiyor olmalıydı. 

Dedemin ne zaman geleceğini bilmediğim için hızlı hareketlerle üstümü değiştirip karnımı doyurdum ve odama kapandım. Odamın kilidi olmadığı için de ne bulabilirsem kapının önüne set kurmaya başladım. Komodin, Sandalye, Masa. Odamda pek bir eşya yoktu zaten. Yatağı da yerinden hareket ettiremiyordum. Umarım yeterli bir destek sağlardı. 

Her ihtimale karşı yastığımın altına küçük bir bıçak yerleştirdim. Evet sakin olabilirdim. Kendimi güvenceye almıştım. Almıştım değil mi?

Yaklaşık yarım saat, kırk beş dakika kadar sessizliği dinleyip dedemin gelip gelmediğini anlamaya çalıştım. Sonunda beklenen oldu. Kırmak ister gibi açılan kapının duvara vuran sert sesi duyuldu önce. Sonra dedemin evin içinde yankılanan gür sesi ve sarhoş kelimeleri duyuldu. 

"Neredesin lan, orospu! O kaltak anan gibi siktir olup gideceksin bu evden!.." ile başlayıp anneme, babama, onu terk eden karısına, bana sırası ile küfürlerden demetler vermeye devam etti. Sonra korktuğum o şey oldu. Kapım zorlanmaya başladı. Tetikteydim. İlk başta açmayı denedi ancak kapı açılmadı. Ardından kapıya nasıl yüklendi bilmiyorum ama kapının önündekiler hareketlenmeye başladı. 

Korkuyla cama baktım. Lanet camda neden demir parmaklıklar vardı ki? Kapı yavaş yavaş açılmaya devam ederken dedemin sesini daha net duyar olmuştum. Korkuyla elime bıçağı aldım. Yapabilecek miydim? Yapar mıydım? Dedem sonunda kendine geçebilecek kadar yer açmıştı. Odama girdi. Önce önümde dikilip bana baktı. Sonra elimdeki bıçağı gördü. Sanırım daha çok sinirlenmişti. Sinirle üzerime geldi. 

"Beni mi öldüreceksin lan! Nankör seni! Beni mi öldüreceksin!" 

Ve bıçak olan bileğimden tutup elimdekini almaya çalıştı. Ben ise kolumu kurtarmaya çalışıyordum. Ben kendimi çekerken yüzüme inen o eli fark edememiştim. Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde yere uzandım. Kafamı yere çarpmıştım. Bıçak elimden fırlamıştı. Nereye gittiğini görmemiştim bile. 

BİR BAŞIMA: Bir Aile MeselesiWhere stories live. Discover now