19

12.6K 649 8
                                    


Berbat bir gündü ve berbat bir gün olmaya devam ediyordu. Sabah kafamı dolaba vurmamdan belliydi zaten güzel bir gün olmayacağı. Aksilikler silsilesi içinde elimi neye atsam yıkım yaratıyor gibiydim. 

Sabah kahvaltı hazırlamaya gittiğimde mutfakta ufak çaplı bir yıkıma neden olmuştum. Atlas'ın tabaklarından ikisini kırmış bulunuyordum. Atlas tabiki de bunu dert etmemişti ama ben bunun üzüntüsünü hala yaşıyordum. Ardından evden çıkmadan önce ayak serçe parmağımı kapı girişine vurmuştum. Atlas bu halime gülmek isteyip benim acılı halimi görünce kendini tutup gülmemişti. Aksiliklerim bununla sınırlı değildi. 

En büyük felaket işte başıma gelmişti. Bugün oldukça yoğun bir gündü ve ben bulaşıkların hızına yetişemez olmuştum. Yanımda biriken dev gibi bulaşıklara bir zararımın dokunmaması mucize olurdu zaten. Bulaşık yıkarken kolumun o yığına çarpması ve beraberinde gelen cam kırılma sesleri... Patronun gözündeki o sinir, azarlama seansı, kovuldun nidaları ve kapanış. 

Moralim ciddi anlamda yerlerde sürünürken ben de umutsuzlukla erkenden eve dönmüş ve kendimi yorgana sımsıkı sarmıştım. Saat kaçtı ve ben ne zamandır bu şekilde yatıyordum bilmiyorum. Telefonuma gelen mesaj ile kafamı yorganın içinden çıkartıp önce derin, temiz bir nefes aldım. Ardından uzanıp telefonu aldım ve mesaja baktım.

"Ne zaman çıkıyorsun? seni almaya geliyorum."

Ah Atlas! İşten çıkarıldığımı bilmiyordu. Nasıl anlatacaktım ona olanları. Çok utanıyordum. Bu sakarlık hali normal değildi. Neydi bunun nedeni bir anda? Nazara mı gelmiştim?

Dertli halim ve düşüncelerim arasında mesaja cevap verdim.

"Evdeyim ben." 

Sonrasında telefonu geri fırlatıp gelen mesaja bakmadım. Bir süre daha dertli başım ile takılmak istiyordum. 

Yeni bir iş bulurdum. Bulurdum değil mi? Bulmak zorundaydım. Hem elimdeki harçlığım dayanmazdı ki. Atlastan para da isteyemezdim. Ah bir de Atlasa oda kirası veriyordum. Sakin olmalıydım. Elbette ki yeni bir iş bulabilirdim. Pek çok alanda pek çok tecrübem vardı benim sonuçta. 

Kendimi sakinleştirme çabalarımın arasından bir kapı sesi duydum. Sanırım Atlas gelmişti. Kısa bir süre sonra odamın kapısı çaldı. Boğuk sesimle gir talimatını verip yorgandan gözlerimi çıkarttım. 

Kapının aralanmasıyla karanlık odama bir miktar ışık girdi. Atlas ise önce kafasını uzatıp nerede olduğuma baktı. Ardından sakin ve temkinli adımlarla yanıma gelip yüz hizama eğildi.

"Gece? İyi misin? Hasta mısın yoksa?"

Elinin tersi ile alnımı yoklarken konuştum.

"Yok hasta değilim. Ama iyi olduğum da söylenemez."

"Sorun ne, güzelim? Konuşalım mı biraz?"

Kafamı olumlu anlamda sallayıp biraz doğruldum yattığım yerden. Ama yorgan hala vücuduma sarılıydı.  O da benim karşıma geçip oturdu yatağa. Yüzümdeki saçları usulca kenara iterken konuştu.

"Niye üzgünsün? Anlat abine." 

Önce derin bir iç çektim. Sonra konuştum.

"Atlas ben niye bu kadar sakar oldum? Cidden ben bu kadar sakar bir insan değilim normalde. Sabah da zaten senin tabağını kırdım."

"Gece sen hala orda mısın? Tabak altı üstü. Senden değerli değil ya!"

"Ama sadece onunla kalmadım. Ben bugün işyerini de yıktım. Resmen tabakları yerle bir ettim. Görmen lazımdı rezilliğimi." 

BİR BAŞIMA: Bir Aile MeselesiWhere stories live. Discover now