7

17.1K 830 48
                                    

Bu evde kendi başıma geçirdiğim en uzun zaman bu oluyordu. Dedemin ölümü üzerine tam olarak bir hafta geçmişti. Harun Bey dediğini yaparak benim yerime tüm işlerle ilgilenmiş ve bana uğraşacak bir şey bırakmamıştı. Ben ise bu olay sanki hiç yaşanmamış gibi davranmayı seçiyordum. Sanki dedem daha önce de yokmuş gibi... Sabah normal bir şekilde uyanıyor, işime gidiyor ve akşam yine evime dönüyordum. 

Bu bir haftalık dönemde telefonum hiç olmadığı kadar çalıyordu. Harun Bey günde en az üç defa ne yapıyorum, iyi miyim, korkuyor muyum diye arıyordu. Her ne kadar artık aramamasını söylesem de ısrarla aramaya devam ediyordu. Telefonlarını açmamayı denediğimde ise tam bir kaos... Gecenin bir yarısı kapım yumruklandığında gerçekten çok korkmuştum. Harun Bey  tüm gün aramalarına cevap vermediğim için endişelenmiş ve kapıma dayanmıştı. Komikti. Sen 18 sene boyunca sanki ben yokmuşum gibi hayatına devam et, sonra bir anda, ne hikmetse, benim varlığımı hatırlayıp benim için endişelen. Samimi gelmiyordu. Hem de hiç. 

Bunun dışında artık istemsizce hayatıma giren biri daha vardı. Sabahları erkenden işe giderken kapımın önünde tanıdık o beyaz arabayı görüyordum. Her sabah aksatmadan orada durup benim evden çıkışımı izliyordu. Bu oldukça ürkütücüydü. Bazı geceler eve döndüğüm zamanlarda da orada bekliyor oluyordu. Ben eve girdiğimde ise bir süre bekleyip gidiyordu. Amacını hiç anlamasam da ve benimle asla konuşmasa da o da artık günlük rutinimin bir parçası olmuş gibiydi. 

Ve yine rutinimin bir parçası olarak markete uğrayıp yiyecek bir şeyler almış eve dönüyordum. Hava çoktan kararmıştı. Ancak tanıdık sokakların verdiği rahatlık ile aheste aheste ilerliyordum. Ne de olsa evde ne bir bekleyenim vardı ne de acele etmemi gerektirecek bir neden. Bu düşünce ile keyifle gülümsedim. Özgür olmak, rahat olmak böyle bir duyguymuş meğer.  Bir rüyanın içindeymiş gibi hissediyordum. Ancak bu rüyanın uzun sürmeyeceğinin de farkındaydım. 

En yakın zamanda yeni bir iş bulmam gerekiyordu. Evin tüm masrafları bana kalmıştı ve bu masraflara bulaşıkçılık yaparak yetişebileceğimi zannetmiyordum. Az önceki keyifli gülümsememin ardından derin bir 'off' çıktı ağzımdan. Neyse. Bunu da hallederdim değil mi?

Evin önüne neredeyse varmıştım. Beyaz araba yine yerini almıştı. Üşümüyor muydu? Ya da yorulmuyor muydu? Niye bekliyordu ki ayrıca? Adımlarım arabaya bakarken durdu. Anlık bir düşünce ile adımlarımı eve değil arabaya yönlendirdim. Sürücü koltuğundaki Atlas'ın da bu hareketime şaşırdığını açık açık görebilmiştim. 

Arabanın önüne gelip Atlas'ın inmesini bekledim. Beni çok bekletmeden inip yanıma geldi. Üzerinde takım elbisesi vardı. Sanırım işten çıkmıştı. 

"Çok ince giyinmişsin. Üşüyeceksin. Neden eve geçmedin?

Beni görür görmez kurduğu cümleler ile afallasam da üzerinde durmadan konuştum.

"Asıl siz neden her gün buradasınız? Burası sizin eviniz mi?"

"Sadece iyi olduğundan emin olmak istiyorum."

"Babanız günde en az üç defa emin oluyor zaten."

"Olsun. Kendi gözümle görmek istedim."

Ağzımdan bir 'hıh' sesi çıktı şaşkınlıkla. Ne söyleyebilirdim ki? Ne söylenirdi?

Arkamı dönmüş ve gitmek için bir adım atmıştım ki olduğum yerde durdum ve elimdeki poşetin içinden bir çikolata çıkarıp geri Atlasa döndüm ve çikolatayı ona uzattım.

O elimdekini alırken konuştum.

"Teşekkür ederim. Ama iyiyim işte ne olabilir ki? Siz de bu kadar işinizin arasında yormayın kendinizi. İyi geceler."

Utandığım içi hızlı adımlarla eve girdim ve camın önünde bir süre onun gitmesini bekledim. Onun gittiğini görünce bir süre ne yaptığımı ve neden yaptığımı sorguladım. Sorgulamam üstümü değiştirirken ve bir şeyler yerken de devam etti ama pek bir sonuca ulaşamadım. Ardından hem günün yorgunluğundan hem de düşüncelerimin ağırlığından daha fazla dayanamayıp uykuya daldım.

..........................

Atlas yüzündeki sırıtışa engel olamadan sürüyordu arabasını. Gece onunla konuşmaya gelmişti. Gece ona çikolata vermişti. Gece ona iyi geceler demişti. Kaç yaşında adamdı. Böyle minik ve saçma detaylara mutlu olacağını hiç düşünmezdi. 

Atlas asla duygu sal biri değildi. Ailesi ve arkadaşları onun böyle küçük şeylere mutlu olup sevindiğini görseler kesin dalga konusu olurdu. 

Neredeyse iki hafta olmuştu Gecenin varlığını öğreneli. Önce babasına çok kızmıştı. Hala kızgındı. Sonuçta annesini aldatması pek de hoş karşılanır bir durum değildi. Ancak birkaç gün uzun uzun düşündüğünde şu sonuca varmıştı. Gece'nin hiç bir suçu yoktu. Hiç bir suçu yoktu ama babasız büyümek zorunda kalmıştı. Hiç bir suçu yoktu ama dedesinin hem fiziksel hem duygusal şiddetine maruz kalmak zorunda bırakılmıştı. Gece tek başına büyümek zorunda kalmıştı. Ve o kızın hiç bir suçu yoktu. 

Gece asla gülmeyen bir kızdı ama huysuz değildi. Kızgındı ama kızgınlığını göstermemeye çalışarak her zaman saygılı ve mesafeli cümleler kuruyordu. Kırgındı ve kırgınlığını dile getirmekten kaçırsa da ne zaman konuşacağını iyi biliyordu. Yorgundu. Korkuyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Gece henüz büyümemiş küçük bir kızdı Atlas'ın gözünde. 

O olaylı gecede, polisin ifadesini alırkenki korkusu, avukat parasını ödeyemeyeceğini söylerkenki mahcubiyeti, Atlas'ın abisi olduğunu öğrendiğindeki o şaşkınlığı o kadar tatlıydı ki Atlas için. Sahi. Atlas abiydi değil mi? Acaba bir gün Gece de ona abi der miydi? Pek duyduğu bir şey değildi bu hitap. Kendini bildi bileli kardeşi olan Aslı bile aralarında beş yaş olsa da ona abi demezdi.

Aslı, Atlas'ın asla kendisi ile samimi olmasına izin vermemişti. Atlas ne zaman şakalaşmak istese "çocuk musun sen" diyerek Atlas'ı sanki bir çocukmuş gibi azarlar, evde sanki 19 yaşında değil de 35 yaşında gibi çok bilmiş kibri ile kontes havasında dolaşır, ne dertleşmeyi ne de boş sohbet etmeyi severdi. Hal böyle olunca ise Atlas ile ilişkileri 'tanıdık' derecesinden pek ileriye gidebilmiş değildi. 

Atlas Aslı'yı sevmiyor değildi. Onu sever, korur ve kollardı. Ancak tüm bunlar Aslı'nın izin verdiği ölçüde gerçekleştiğinden Atlas sevgisini tam anlamı ile kız kardeşine aktaramıyordu. Bu yüzden kardeşi olsa dahi bir kardeş sevgisi ne demek pek bildiği söylenemezdi.

Eve varmıştı. Acaba Gece iyi miydi şu anda? Uyumuştu belki de? Kafasındaki bu düşünceler ile salona girdi. Annesi ve babası yan yana oturmuş televizyon seyretmekteydiler.

"İyi akşamlar." dedi koltuklardan birine otururken. Annesi Hatice Hanımın yüzünde anında gülücükler oluştu.

"Hoş geldin oğlum. Aç mısın?"

Hayır anlamında kafasını salladı Atlas ve ceketinin iç cebine koyduğu çikolatayı gülümseyerek çıkardı. Neden tutamıyordu şu aptal gülümsemesini? 

Annesinin kaşları çatıldı.

"Aa oğlum, bir şey yemeden çikolata mı yiyeceksin? Hem o nerden çıktı? Sen sevmezsin ki?"

Atlas gülümsemesi yayılırken paketi açtı. İlk ısırığı almadan kendi kendine konuştu. 

"Artık seviyorum."

BİR BAŞIMA: Bir Aile MeselesiWhere stories live. Discover now