24

12.4K 714 72
                                    

Barkın'ın evinde toplanmamızın üzerinden üç gün geçmişti. Bu süreçte ben hayvan bakıcılığı işime başlamıştım ve açık konuşmak gerekirse cidden çok sevmiştim. Hayvanlara bakmak için gittiğim evde balıklar ve kuşlar bir yana dursun kediler gerçekten bana çok iyi geliyordu. Bakımları da cidden çok kolaydı. Kuşların yemine ve suyuna bak, Balıkları günlük bir kere besle, kedilerin mamasını ver, suyuna bak, kumunu temizle ve onlara tüm sevgini ver. Bu süreçlerde evde bulunan güvenlik kamerası tarafından izleniyordum.

Kediler beni ilk başta korkutsa da ikisi de o kadar uysaldı ki, sevmeyi bırakamıyordum. Dişi olanın adı Mırın, erkek olanın adı Kırın'dı. İlk duyduğumda buna cidden gülmüştüm. Neyse ki sahipleri de çok iyi biriydi ve bu konu üzerinden biraz şakalaşmıştık. 

Beni şaşırtan bir diğer konu ise kedilerin asla diğer hayvanlara bulaşmıyor olmasıydı. Arada sırada Mırın'ı kuşlara bakınırken buluyordum ama asla saldırmak için bir hareket yapmıyordu. Kedilere olan aşkım bu süre içerisinde kat kat artmıştı. Günlük olarak iki kere gidiyordum onlara bakmaya. Sabah Atlas beni bırakıyordu. Akşam üzeri ise ben kendim gidiyordum ve Atlas ile birlikte dönüyordum. 

Yine kedilerin son bir kez suyuna ve mamasına bakarak evden ayrıldım. Atlas işten çıkmış ve beni evin önünde bekliyordu. Barkın'ı ise üç gündür görmüyordum. Zannediyordum ki onu görmeye çok alışmıştım. Gözüm istemsizce onu da arıyordu Atlas'ın yanında. 

Arabaya gülümseyerek bindim ve kemerimi taktım. Gülümsememi bozmadan beni izleyen Atlas'a döndüm.

"Naber yakışıklı?"

Atlas yüzümü iki eli ile kavrayıp kendine çekti. Yanaklarıma iki koca öpücük bırakıp konuştu.

"Ohh. Şimdi daha iyiyim. Senden naber bakalım? Nasıl geçti günün?"

Gün içinde yaptıklarımı ve hayvanların birkaç komik hallerini ona anlattım uzun uzun. O da hiç dikkatini kaybetmeden dinledi beni. Gözleri yolda olsa da beni dinlediğini tam anlamıyla hissettiriyor ve belli ediyordu. 

Yol sürmeye devam ederken evin yoluna sapmadığımızı fark ettim.

"Nereye gidiyoruz?"

"Hiç sorma Gece'm. Barkın itinden kurtulamadım yine. Neymiş efendim beyefendi bizim için yemek hazırlamış, gelmezsek kendisi de yemeyecekmiş bir daha da bizimle konuşmayacakmış." 

"Cidden böyle mi söyledi? Çocuk mu bu adam?"

"Ben de aynısını söyledim. Çocuk musun sen dedim." 

"O ne dedi?"

Yüzünü buruşturdu yola bakarken ve cevapladı.

"Terbiyem ve abilik içgüdülerim bu cevabı sana söylememe müsaade etmiyor maalesef." 

Erkekler ve erkek jargonu..

Gülerek önüme dönerken tekrar konuştum.

"Biz de tatlı mı alsak, abi? Benim de canım bugün hep tatlı istedi. Sen de ister misin?"

Atlas'ın yüzündeki gülümseme genişlerken cevap verdi. 

"Abin sana ölsün. Alalım abim. Söyle hangisinden istersen." 

Şımararak önüme dönerken keyfim pek de yerindeydi. Regl dönemim olmasına rağmen hala regl olamamıştım. Bunun duygusallığı ve stresi ile de uğraşıyordum ara ara. Tek temennim saçma sapan bir yerde saçma sapan bir duygusal çıkış yaparak kendimi rezil etmemekti. 

Yol üzerinde bir pastaneden triliçe ve baklava alıp Barkın'ın evine vardık.   

Yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi ile bizi karşılayan Barkın, üzerindeki mutfak önlüğü ile hem komik dururken hem de şirin gelmişti gözüme. Eve girdiğimde Barkın'a selam verip elimdeki poşetleri mutfak tezgahına bıraktım. Koltuklara yönelmiştim ki önümü kesen Barkın ile durduruldum. 

BİR BAŞIMA: Bir Aile MeselesiWhere stories live. Discover now